“Hey, kes şunu.”
Jiheon kasıtlı olarak kapıyı sertçe çarptı.
“Abi, yarışmaya sadece iki gün kaldı, neden beni reddediyorsun? Ya hayal kırıklığına uğrar ve oyunu berbat edersem?”
“Çünkü sana inanıyorum!”
Jiheon cevabını tekrarladı.
“Sana inandığım için bu saçmalıklara kanmıyorum, tamam mı?”
Jiheon akıllı anahtarındaki bir düğmeye basarken arabanın kapıları bip sesiyle kilitlendi.
“Araba kendi adına konuşuyor. Bu yanlış cevap.”
Jaekyung gülümseyerek önce havuz binasına doğru yöneldi.
Jaekyung’un ilerideki geniş figürünü izleyen Jiheon kafasında bir zonklama hissetti. Feromon baskılayıcıyı arttırmanın yan etkileri mi devreye giriyordu yoksa Kwon Jaekyung’un maskaralıklarının yol açtığı stres miydi?
Bunu söylemek zordu ama şu anda ikincisi daha olası görünüyordu. Baş ağrısı gibi yan etkilerin ortaya çıkmasının zamanı bile gelmemişti ve Kwon Jaekyung yüzünden başının ağrımasının üzerinden sadece birkaç gün geçmişti.
Jiheon alnını ovuşturdu ve Jaekyung’u takip etti.
“Jaekyung-ah, yarışma bitene kadar bunu askıya almak konusunda anlaşmıştık. Ama henüz bitmedi. Daha başlamadı bile.”
“Biliyorum. Bu yüzden şu anda dikkatli olmak için elimden geleni yapıyorum.”
“…….”
Jiheon başının döndüğünü hissetti, sadece başındaki çarpıntıdan değil.
Dikkatli olmanın onun versiyonu bu mu? Eğer bu onun gözünde dikkatliyse yarışmadan sonra bana nasıl saldıracak?
Jiheon’un hayal ettiğinden çok daha korkunçtu.
Jaekyung hızını kesmeden arkasına baktı, “Hey, gerçekten canın yanacak.”
“Ne demek istiyorsun? Nasıl yaralanabilirim ki?”
“Çok hızlı sürüyorsun. Bu tam bir hız aşımı. Bu hızla gidersen bir kazaya sebep olabilirsin.”
Jaekyung, “Ne tür bir saçmalıktan bahsediyorsun?” diye sorar gibi şaşkın bir ifade takındı.
“Sen öyle görüyorsun, abi.”
“Ne……?”
“Sana ani bir hızlanma gibi görünebilir ama bana öyle gelmiyor.”
Jiheon istemeden yürümeyi bıraktı ve Jaekyung da aynısını yaptı, zaten yüzme havuzu binasının girişinde duruyordu.
“Abi, 1.200 metreden başladım.”
Jaekyung sırtı bina girişine dönük bir şekilde konuştu.
“Geçtiğimiz on yıl boyunca, bunu 1.100 metreye, sonra 1.000 metreye ve daha fazlasına indirdim, hem de tek başıma.”
Jiheon giriş merdivenlerinin altından Jaekyung’a baktı. Aşağıdan yukarıya baktığı için miydi? Kendini zaten büyük hisseden adam şimdi korkutucu derecede büyük görünüyordu.
“Çok uzakta olduğun için seni göremiyordum bile ama şimdi görmeye başlıyorum. Bu yaklaştığım anlamına geliyor.”
Jaekyung devam etti.
“Sadece yüz metre kaldı. Son 100 metre aslında bir koşu. Bunu biliyorsun, değil mi?”
Jiheon’un cevabını beklemeden arkasını döndü ve binaya girdi.
Boş boş bakan Jiheon da Jaekyung’u takip ederek içeri girdi ve cevap verdi:
“Yüz metre olduğunu kim söyledi?”
“Ben.”
“Bana göre değil.”
“O zaman tek başına 1.200 metrede durdun. Ben devam edeceğim, touchpad’e basacağım ve kazanacağım.”
Havuza giden soyunma odasının girişinde bir yarışma görevlisi nöbet tutuyordu. Jaekyung ona sporcu kimliğini gösterdikten sonra Jiheon’a döndü ve şöyle dedi:
“Biliyorsun, bir yüzücü çekilse bile oyun devam eder. Hükmen galibiyet de bir galibiyettir ve ne olursa olsun bu benim galibiyetimdir.”
Jaekyung konuşurken kendinden emin görünüyordu ve neredeyse Jiheon’un “Biliyorum” diye cevap vermesine neden olacaktı.
Neyse ki görevli araya girerek bu kez kimliğini sordu. Jiheon hemen gömleğinin cebinden personel kimliğini çıkardı.
“Pekâlâ, içeri girebilirsiniz.”
Görevliden izin alıp soyunma odasına girdikten sonra Jiheon, çoktan yüzme havuzuna gitmiş olan Jaekyung’u fark etmedi. İç geçirdi ve çoraplarını çıkarıp bir dolaba yerleştirdi. Anahtarı almadan doğrudan havuza doğru ilerledi ve tam da beklediği gibi Jaekyung’u orada buldu.
Havuz şaşırtıcı derecede boştu. Hiçbir yüzücü antrenman yapmıyordu ve ön denetim yapan hiçbir personel yoktu. Büyük olasılıkla herkes maç programına göre hareket ediyor, mola veriyor, öğle yemeği yiyor ya da uyuyordu.
Jaekyung bir süre boş havuza baktı, ardından yaklaşarak parkur ipleri arasındaki boşluğu inceledi. Mesafeyi bir kol boyu ölçtü ve tatmin olmuş görünerek dikkatini tavana çevirdi. Aydınlatmayı kontrol ettikten sonra havuzun kenarında diz çöktü, formasının kollarını sıvadı ve kollarını suya daldırdı.
Jiheon onun muhtemelen suyun sıcaklığını kontrol ettiğini biliyordu ama Jaekyung’un diz çökmüş duruşu neredeyse kutsal bir ayin yapıyormuş gibi görünmesine neden oluyordu.
Beklendiği gibi, bu adam havuza ait.
Jiheon kendi kendine düşündü.
Yüzsün ya da yüzmesin, Jaekyung suyun içindeyken çok havalıydı. Sanki yüzme havuzunda doğmuş ve büyümüş bir yaratık gibiydi.
Jiheon, Jaekyung’un yakında buradan ayrılacağını fark ettiğinde, pişmanlık duymaktan kendini alamadı. Üzüntüsü yaklaşan Olimpiyatlarla ilgili değildi; Jaekyung’un artık yüzemeyeceği gerçeğiydi.
Jiheon sonunda Jaekyung’a sordu, “Neden yüzmeyi bırakıyorsun?”
“Çünkü Grand Slam en başından beri benim hedefimdi.”
Jaekyung sanki bu soruyu daha önce sayısız kez yanıtlamış gibi cevap verdi.
“Ben sadece hedefime ulaşmak istiyorum.”
“Eğer bu bir hedefse, her zaman yeni bir hedef belirleyebilirsin.”
“Hayır, artık bunu yapmayacağım.”
“Neden yapmayacaksın? Sakat mısın?”
“Sakat değilim.”
“O zaman neden yapmıyorsun?”
Jiheon biraz hayal kırıklığıyla sordu.
“Yüzmeyi seviyorsun, değil mi?”
“Seviyorum.”
Jaekyung tereddüt etmeden cevap verdi ve sonra elini sudan çıkarırken Jiheon’a dönüp şöyle dedi:
“Ama ben seni daha çok seviyorum .”
“Hey…….”
Jiheon o kadar şaşırmıştı ki nutku tutulmuştu.
“Jaekyung-ah, sana ciddi olarak soruyorum.”
“Ben de ciddiyim.”
Jaekyung açıkça cevap verdi. İfadesi şüpheye yer bırakmayacak bir ciddiyet ve hatta öfke taşıyordu. Ama şu anda sorun bu değildi.
“……Bunu yarışmadan sonra konuşmamız gerekmiyor muydu? Bu yanlış bir başlangıç.”
Jiheon zonklayan alnına bastırarak konuştu.
“Adil oynayalım Kwon Jaekyung.”
Jaekyung, Jiheon’un sözlerinin hemen ardından cevap verdi.
“Yarışmadan sonra gerçekten konuşmaya niyetin var mı? Bence sadece kaçmayı düşünüyorsun.”
Jiheon hemen bir cevap veremedi. Jiheon’un tereddüt ettiğini gören Jaekyung gülümseyerek ayağa kalktı ve şöyle dedi:
“Adil oyun mu? Eğer adil oynarsan, ben de öyle yaparım.”
Diz çökmüş figür yükselirken, bir anda bir kez daha devasa göründü. Jiheon kendisine yaklaşan devasa figüre baktı.
“O zaman gerçekten de yarışmadan iki gün önce burada her şeyi konuşacak mıyız?”
“Neden olmasın?”
Jaekyung aniden Jiheon’un tam önünde durdu. Aradaki mesafeyi kapatırken bile durmadı ve Jiheon’un içten içe küfredip bir adım geri çekilmesine neden oldu.
“Abi, yarışmadan sonra benimle konuşmak istemenin sebebi zihniyetim hakkında endişelenmen mi? Benimle dalga mı geçiyorsun?”
Jaekyung bir adım daha yaklaşarak sert bir tonda konuştu. Jiheon bir kez daha geri adım attı. Birden sırtı duvara çarptı ve ince tişörtünün üzerinden fayansların serinliğini hissedebildi.
“Hey, bu konuda şaka yapacağımı mı sanıyorsun?”
Jiheon gerginliğini gizlemek için derin bir nefes verdi.
“Evet.”
Jaekyung iki elini fayans duvara dayayarak karşılık verdi.
“Zihniyetin konusunda endişeliyim, bu yüzden yarışmadan sonra seni reddedeceğimi söyleyeceğim. Ne diyeceksin? Beklerken kalbini mi hazırlayacaksın?”
Bunun üzerine Jaekyung, alaycı bir tonla cevap verdi: “Yarışmadan sonra beni kibarca vazgeçirmeye çalıştığın çok açık. Kim bunun için sabırla bekler ki?”
Genellikle, itirafta bulunduğunuz kişiyi bir duvara itip kollarınızın arasına kilitlediğinizde romantik bir atmosfer yaratırdı ama burada öyle bir şey yoktu.
Jaekyung’un ifadesiz yüzü ve sert ses tonu Jiheon’a zorla tutuluyormuş gibi hissettirdi.
“Çünkü bu sadece sana değil. Aynı şeyi diğer sporculara da söyledim. Yarışmadan hemen önce, yani şimdilik-“
“Neden bana diğer sporcularla aynı muameleyi yapıyorsun?”
Jaekyung, Jiheon’un sözünü kesti.
“Ben de senin için diğer sporcular gibi miyim? Gerçekten mi?”
“Aradaki fark ne ki?”
Jiheon hemen meydan okudu. Jaekyung kaşlarını derin bir şekilde çattı ve dudağını ısırdı. Kaşlarının arasında bir değil, iki değil, üç kırışıklık vardı.
Tehlikeli bir hata yapmıştı.
Jiheon daha bunu düşünemeden aniden yakasından tutuldu ve gözlerini sıkıca kapattı.
Bana yumruk mu atacak? Onunki gibi ellerle yumruk ya da açık avuç olması pek fark etmez.
Jiheon o sırada bile kendisine vurulacak darbeye karşı kendini hazırlıyordu ama o anda dudaklarına sıcak ve yumuşak bir şey dokundu.
“……!”
Jiheon’un gözleri fal taşı gibi açıldı ve Jaekyung’un bakışlarıyla tam yüzünün önünde buluştu.
Jaekyung sordu, “Şimdi farklı, değil mi?”
“Hey.”
“Bahse girerim bunu diğer sporcularla yapmazdın.”
“Az önce-“
Jiheon onun yaptığına kızmak üzereydi ama birden durdu.
Çünkü onu görmüştü. Jaekyung’un yakasını kavrayan elleri hafifçe titriyordu.
“…….”
Jiheon gözlerine inanamıyordu.
Bu gerçek mi? 21 yaşındaki bir adamın elleri, öpücük bile olmayan kısa bir dudak öpüşmesinden sonra mı titriyor? Kelimenin tam anlamıyla sadece dudaklara bir dokunuş.
Jiheon, Jaekyung’un titremesinin öfkesini kontrol edememesinden kaynaklandığına inanmak istedi ama Jaekyung’un ifadesi sırf bu yüzden bile inanılmazdı.
“Bunu başka sporculara da yaptın mı?”
Jaekyung boynu kıpkırmızı kesilerek sordu.
“Çabuk cevap ver. Eğer istediğim cevabı vermezsen, bu sefer ikimizden biri gerçekten havuza düşecek.”
“Hayır……,yapmadım.”
Jiheon hemen cevap verdi.
“O zaman benim de onlar gibi olduğumu söylemeyi kes.”
Jaekyung Jiheon’un yakasını bırakarak uyardı. Arkasını döndü ve parmaklarını kabaca saçlarında gezdirdi.
Kulakları bile kızarmıştı.
.
.
.
Tansiyon tavan, ah kıyamam ya bu çocuk karşılıksız aşkın acısını bize de yaşatıyor 🤧
Ah jaekyungum onca sene cefasını çektin şimdi sefasını sürücen
AĞAĞAĞAĞĞAĞAĞAĞ öptü lannn öptüüü