Açıkçası Jiheon, Kwon Jaekyung’un hoşlandığı kişinin Kwon Jaekyung’un kendisi olacağını düşünüyordu. Mizacı gereği, karşısındaki kişiden ne kadar hoşlandığına bakmaksızın canı ne isterse onu yapmaktan geri durmazdı.
Ancak Jiheon böyle övgü dolu bir şey söyleyebileceğinin farkında değildi. Meğer sevdiği kişiye her şeyi yakıştıran bir tipmiş.
“Ne oldu? Beklenmedik bir şey miydi? Jaekyung’un bunu gerçekten söylemesine şaşırdın mı?”
Cha Sunghyun yüzünde bir sırıtışla sordu. Jiheon’un cevabını beklemeden sigarasından bir nefes çekti ve “Bunun neresi şaşırtıcı?” diye devam ederek başını öne eğdi.
“Hyung-nim, benimle Jaekyung arasındaki ilişkiyi bilmiyor musun?”
“Biliyorum.”
Jiheon sakince cevap verdi.
“Nasıl bilmem? Şirketiniz ikinizin yakın arkadaş olduğunuza dair bir açıklama yaptı, Cha Sunghyun-ssi.”
Cha Sunghyun iğnelemeyi anlamış gibiydi. Sigarasının külünü sildi ve “Anlıyorum!” dedi ve kıkırdayarak üstünü örttü.
“Bunun dışında?”
Cha Sunghyun’un gözlerinin içi gülerek sorma şekli, Jiheon’u gerçekte bildiklerini anlatması için kışkırtıyor gibiydi.
Sonunda Cha Sunghyun bunu kendisi itiraf etti; ilişkileri sadece arkadaşlıktan ibaret değildi.
Jiheon bir an düşündü. Kelimelerini olabildiğince dikkatli seçmesi gerekiyordu.
“Jaekyung seni takip ediyor ve senden çok hoşlanıyor gibi görünüyor.”
“Hmm, bu doğru. Benden hoşlanıyor.”
Cha Sunghyun başını salladı. Sigarasını dudaklarının arasına yerleştirdi ve içten bir kahkaha attı.
“Jaekyung benden gerçekten hoşlanıyor.”
Gecikmeli olarak ekledi, “Özellikle de yüzümden.” Dumanını şakacı bir şekilde Jiheon’a doğru üfledi.
Jiheon’un artık iyi ya da kötü bir ruh hali içinde olup olmadığını düşünecek zamanı yoktu. Sadece bu sıkıntılı konuşmayı mümkün olduğunca çabuk bitirmek istiyordu. Evet, bu konuşmayı en başta başlatmamalıydı. Konuyu ilk o açtığı için şimdi işin içinden çıkamıyordu.
Sonunda Jiheon sabırla konuşmaya devam etti.
“Eğer bunun farkındaysan, biraz daha düşünceli olman iyi olur.”
“Nedenmiş o?”
Cha Sunghyun hemen karşılık verdi.
“Yarışmaya sadece bir hafta kaldığı için mi? Özür dilerim abi ama onun durumu bu. Ben sadece kendi şartlarım doğrultusunda hareket ediyorum. Jaekyung çocuk değil; zor olduğunu düşünürse koşarak gelmez.”
“Haklısın.”
Jiheon kısaca başını salladı ve devam etti:
“Ama bazen önce karşınızdaki kişinin durumunu anlamanız gerekir. Düşünceli olmak böyle bir şeydir.”
“Neden düşünceli olayım ki?”
Hayır, bunu neden şimdi söylüyorsun?
Sert sözler boğazına kadar yükseldi. Bu noktada Jiheon neredeyse öfkeden patlayacaktı, sadece Cha Sunghyun’a değil Kwon Jaekyung’a da. Neden bu kadar bencil ve düzgün iletişim kurmaktan aciz birini sevmek zorundaydı ki?
“Çünkü yarışmaya sadece on gün kaldı. Bu Jaekyung için çok anlamlı bir yarışma.”
Jiheon sakince işaret etti.
“Bildiğin gibi, Asya’nın ilk Grand Slam’inin söz konusu olduğu bir yarışma.”
“Ve aynı zamanda kariyerindeki son müsabaka.”
Cha Sunghyun sanki her şeyi biliyormuş gibi cevap verdi. Onun bunun farkında olması daha da saçmaydı ama Jiheon yine de bunda bir hata bulmamaya karar verdi. Şöyle dedi:
“Açık konuşayım. İkinizin arasındaki ilişki hakkında tartışmak gibi bir niyetim yok.”
“Elbette, çünkü bu konuda gerçekten söz sahibi değilsin.”
Cha Sunghyun’un kahkahasını duymazdan gelen Jiheon devam etti.
“Ama biliyorsun, daha dün o fotoğraflar yüzünden bir sürü makale çıktı. O yüzden lütfen yarışma bitene kadar birbirinizi görmekten kaçının. Bu sadece Jaekyung’un yarışmasını ve durumunu düşünmekle ilgili. O kadar da büyük bir iyilik değil, değil mi?”
“Kesinlikle değil.”
Cha Sunghyun başını sallayarak onayladı.
“Ama buna gerçekten gerek olduğunu sanmıyorum.”
Hâlâ yerinde duruyordu. Sigarayı kül tablasına sıkıştırdı ve söndürdü.
“Jaekyung için sorun olmadığı sürece, bunun gerçekten bir önemi var mı? Bence ona hâlâ çocukmuş gibi davranıyorsun, hyung-nim. O artık bir yetişkin.”
Cha Sunghyun bunu söyleyerek ceketinin cebinden bir sigara paketi çıkardı. Hemen bir sigara daha yaktı, yavaşça bir nefes çekti ve dumanını üflerken kıkırdayarak, “Değil mi, hyung-nim?” dedi.
“Jaekyung bir çocuk değil ve senin de çocuğun değil, hyung-nim. Eğer anneyi oynamak istiyorsan, bunu onun çocuğunu doğurmaya hazır olduğun zamana sakla.” (Dilim tutuldu bu nasıl laf sokmaktır 🥹)
Yüzündeki dostça gülümsemeye rağmen ses tonu keskin bir ifade taşıyordu. Önceden beri hafiften çatışmacı bir tavır sergilediği için kızgınlığını belli etmeye karar vermiş gibi görünüyordu.
“Hyung-nim, sen bir Omega’sın, yani teknik olarak kendin doğurabilirsin.”
Yine de Jiheon bunun biraz ileri gitmek olduğunu düşündü.
“Öyle değil mi?”
Cha Sunghyun dudaklarından sarkan sigarayla alay etti. Jiheon hiçbir şey hissedemiyordu çünkü bu adamın onu kışkırtmaya kararlı olduğunu görebiliyordu.
Bu adamın istediği şey Jiheon’un sinirlenmesiydi. Bu adamın nereden bildiğini, Jaekyung’un ona söyleyip söylemediğini ya da onunla yüzsüzce tartışmak isteyip istemediğini bilmiyordu.
“Ben evlenmeyen ve çocuk yapmayan biriyim.”
Ne yazık ki Jiheon’un bu adamın istediğini yapmaya hiç niyeti yoktu.
“Hadi ama. Yapma böyle.”
Cha Sunghyun kaşları çatılırken sigarasını hareket ettirdi.
“Doğum oranları şu anda berbat durumda. En azından bir tane doğurarak katkıda bulunabilirsin.”
“O zaman belki de benim yerime sen iki tane doğurmalısın, Cha Sunghyun-ssi.”
“Eğer doğurabilseydim, üç tane doğururdum.”
Cha Sunghyun hızlıca konuştu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa, bir Beta olduğu anlaşılıyordu.
“Bu biraz haksızlık. Beta olmasaydım, keşke Omega olarak doğsaydım. Ama hayır, sonunda bir Alfa’dan başka bir şey olamadım.”
Jiheon biraz şaşırmış bir halde sordu, “……Sen bir Alfa mısın?”
“Evet. Bilmiyor muydun?”
Cha Sunghyun omuzlarını silkerek sordu. Yüzünde “Artık biliyorsun” ifadesi ile sigarayı ağzına götürdü. Sanki gökyüzüne nişan alıyormuş gibi dumanı havaya üfledi.
Cha Sunghyun’un internette bir Beta olduğu varsayılıyordu.
“Modellik ajansına ilk kaydolduğumda onlara Beta olduğumu söyledim. İnsanların Alfa mı yoksa Omega mı olduğum konusunda spekülasyon yapmaya başlaması can sıkıcı. Ama feromon üretmiyorum ve hamile kalmayacağım, yani Beta sayılırım.”
Feromonlara tepki vermesi halinde meydana gelebilecek kazaları umursamıyor gibi göründüğüne göre, feromon hassasiyetini azaltmak için özenle ilaç alıyor gibi görünüyordu. Ya da belki de doğuştan düşük hassasiyete sahipti?
Bunun dışında Jiheon, aslında bir Omega olduğu halde Beta gibi davrandığına dair söylentilerin neden yayıldığını şimdi anlayabiliyordu. Televizyonda sergilediği sakin ve suskun görüntüsüne rağmen, konuşma tarzı ve kişisel durumlardaki davranışları görünüşe göre oldukça rahattı. Elbette, Jiheon’un gözünde, bu utanç verici derecede arkadaşça ton biraz rol gibi görünüyordu.
“Her neyse, Cha Sunghyun-ssi, konuştuğumuz konuya geri dönelim.”
Jiheon bundan hoşlanmadığını belli eden bir ses tonuyla konuştu. Ama dürüst olmak gerekirse, oldukça iyi bir hikâyeydi.
“Senin bakış açından aşırı korumacı bir hareket gibi görünebilir, ancak özellikle yarışmalar sırasında buralarda norm budur. Tüm sonuçlar gerçekten de sporcunun durumuna bağlı, bu nedenle tüm personel sporcuyu en iyi durumda tutmak için elinden geleni yapıyor. Ve bu süre zarfında, hassaslaşan sadece sporcu değil; personel de hassaslaşıyor.”
“Yapma, üniversite sınavına girmek üzere olan bir lise son sınıf öğrencisinin annesi falan değilsin.”
Cha Sunghyun’un sözleri üzerine Jiheon kıkırdamaktan kendini alamadı.
“Neden gülüyorsun?”
“Çünkü bu ifade çok yerinde.”
Cha Sunghyun kaşlarını kaldırarak “Ciddi misin?” diye sorar gibi ona baktı.
Jiheon başıyla onayladı çünkü gerçekten de öyleydi.
“Üniversiteye giriş sınavı yaklaştığında, lise son sınıf öğrencileri gerçek sınava göre deneme sınavlarına girerler. Sporcular da aynı şekilde. Günlük rutinleri fiziksel durumlarında büyük rol oynuyor. Olimpiyatlar gibi büyük bir etkinliğe katılacakları zaman, birkaç gün önceden maç programına göre yemek yer, uyur ve antrenman yaparlar. Eğer saat 10:00’da bir ön eleme turu ve saat 9:00’da bir final varsa, saat 6:00’da uyanırlar, biraz ısınma hareketleri yaparlar, saat 10:00’da antrenman yaparlar, basit bir yemek yerler, biraz uyurlar, sonra saat 9:00’da tekrar antrenmana başlarlar ve bu böyle devam eder.”
“Vay canına, bu ayrıntılara gösterilen ciddi bir özen.”
Cha Sunghyun sigarasını dudaklarına götürerek gülümsedi.
“Evet, her şey ayrıntıda gizli. En küçük şeyler bile durumlarını ve nihayetinde performanslarını büyük ölçüde etkileyebilir. Yarışma sırasında sporcu kendini ince buz üzerinde yürüyormuş gibi hissedecektir. Rakip sporcuların, onları strese sokabileceği endişesiyle birkaç antrenman turunu atladığından hiç bahsetmiyoruz bile. Rakiplerin sakatlıklarından ya da halsiz olduklarından bahsetmeyiz. Sadece kendilerine odaklanmalarına izin veriyoruz. Bu bizim yönetim ekibimizin işi.”
Cha Sunghyun sessiz kaldı ve bir şeyler düşünüyormuş gibi görünen bir gülümsemeyle sigarasını üfledi. Bir süre sonra külleri kül tablasına döktü ve şöyle dedi:
“Bir sorum var. Hyung-nim, yarışmadan önceki gece yaptıklarımın Jaekyung’un durumunu etkileyeceğini düşünüyorsan buna kayıtsız şartsız katlanacak mısın?”
“Elbette.”
Jiheon neden bahsettiğini merak ederek ona baktı.
“Peki ya Jaekyung aniden saçma bir istekte bulunursa? Jaekyung’un isteği buysa, istemesen bile reddetmeden her şeyi kabul eder misin?”
“İsteğin ne olduğuna bağlı, ama yapılabilirse-“
“Örneğin, ya Jaekyung finallerden bir gün önce seninle seks yapmak isterse?”
“Cha Sunghyun-ssi, sarhoş musun?”
Jiheon gözlerinde endişeyle sordu. “Alkollüyken mi araba kullanıyorsun?”
“Ne? Yok artık!”
Cha Sunghyun gözlerini kocaman açarak bağırdı.
“Güpegündüz sarhoş araba kullanmamın imkânı yok.”
Duyan olup olmadığını kontrol etmek için hızla etrafına bakındı, ardından şaşkın bir ifadeyle Jiheon’a baktı.
“Böyle şeyler söyleyemezsin, hyung-nim. Alkollü araç kullanmak ciddi bir suçtur. Flört söylentileriyle kıyaslanamaz bile.”
“Hayır, bunu biliyorum.”
Jiheon onu sakinleştirmeye çalışarak rahatlattı.
“Sordum çünkü söylediklerin çok anlamsızdı. Biraz sarhoş olup olmadığını merak ediyordum.”
“Ne? Saçma mıydı?”
Cha Sunghyun az önce söylediklerinin çok mu abartılı olduğunu sorarak güldü. Sonra sigarasını ağzına götürdü ve hafif üzgün bir ifadeyle kendi kendine mırıldandı.
“Sana ciddi bir soru sormuştum.”
“Bunun hangi kısmı ciddi?
Jiheon ifadesiz bir yüz ifadesiyle düşündü. Eğer bu adam gerçekten ayık olsaydı, Jiheon daha da endişelenirdi.
Sarhoş bile değildi ama böyle bir şey söyledi…….
Ancak Jiheon’un asıl endişesi Cha Sunghyun’dan ziyade Jaekyung’du. Daha doğrusu, Jaekyung’un erkeklere bakışından endişeleniyordu. Çocuğun yüzlerinin ötesinde bir şey görüp göremediğini merak ediyordu.
Yüzler sonsuza dek sürmezdi ve en yakışıklı pislikler bile zamanla solup giderdi.
.
.
.
Çok yanlış yerdesin Jiheon uyan artık 🥲