Jiheon otoparka vardığında, Jaekyung’u arabaya yaslanmış, cep telefonuna dalmış bir halde buldu.
“Hey, federasyonla gerçekten sorunların mı var?”
Jiheon yarım bir gülümsemeyle sordu. Durum özünde eğlenceli olmasa da, Jaekyung’un ofisten çıkışını izleyen başkan yardımcısının şaşkın ifadesini hayal ederken kıkırdamasını engelleyemedi.
“Peki neden öylece çıkıp gittin? Bir daha federasyonu görmemeyi mi planlıyorsun?”
Jiheon arabanın anahtarındaki orta düğmeye bastığında, arabanın kilidi onaylayan bir bip sesiyle açıldı.
Jaekyung yolcu kapısını açtı ve açıkça cevap verdi.
“Zaten bu yıl bırakacağım.”
Jiheon sürücü koltuğuna yerleşirken, “Yine de sana bazı konularda yardımcı oluyorlar,” dedi.
Jaekyung emniyet kemerini bağladı ve alaycı bir homurtuyla, “Ne yardımı?” diye karşılık verdi.
“Tek yaptıkları etrafta dolanıp ceplerimden para almaktı.”
Beklendiği gibi, Jaekyung durumun gayet farkında görünüyordu. Olmaması için hiçbir neden yoktu.
Federasyon’un hilekârlığı bir süredir nam salmıştı. Jaekyung çevresiyle ne kadar ilgisiz olursa olsun, federasyonun adını istismar etme ve parasını çalma eğiliminden habersiz kalmış olamazdı.
“İşlerinde iyi olup olmadıklarını söyleyemem ama hiçbir zaman hiçbir şeyi zamanında yapmadılar; her yarışmaya başvuruları olsun, gönderileri olsun. Ayrıca her gün benden bayrak yarışı yapmamı istemeleri de can sıkıcı.”
“Gerçekten mi? Senden sürekli röle yapmanı mı istiyorlar? Israrla mı?”
Jaekyung şapkasını çıkarıp gösterge paneline fırlatarak açıkladı, “Elbette.”
Jiheon mırıldandı, “Anlıyorum…..”
Basitçe anlatmak gerekirse, bahsettiği bayrak yarışı dört yüzücüden oluşan bir takımın katıldığı serbest stil bayrak yarışıydı. Dört sporcu belirli bir mesafe için ayrı ayrı 400m veya 800m yüzüyordu.
Elbette, dört yüzücünün dört kulacın her birinde görev aldığı karışık bayrak yarışları da vardı, ancak Koreli sporcular genellikle serbest stilde yarıştıklarından, karışık bayrak yarışından çok bayrak yarışında mücadele ediyorlardı.
Jaekyung daha önce Asya Oyunları’nda uluslararası sahneye ilk çıkışında serbest stil bayrak yüzücüsü olarak yarışmıştı. O dönemde ortaokul öğrencisi olmasına rağmen hem 200m hem de 400m serbest stil etkinliklerinde altın madalya kazanmıştı.
Jaekyung’un çapa yüzücü olarak konumlandırılmasıyla, birçok kişi Kore takımından güçlü sonuçlar bekliyordu. Ancak, Jaekyung’un dikkat çekici rekorlarının yanı sıra, diğer takım üyelerinin düşük performansı finallere bile katılamamalarına neden oldu.
Bu yarışmanın ardından Jaekyung tüm bayrak yarışlarına katılmamayı tercih etti. Dünya Şampiyonaları ve Olimpiyatlar boyunca sadece bireysel etkinliklere odaklandı ve bayrak ya da karışık bayrak yarışlarına katılmaktan kaçındı.
Jiheon doğal olarak antrenörün Jaekyung’u fiziksel durumunu korumak için bayrak yarışlarından uzak tuttuğunu düşünmüştü. Çünkü Jaekyung pek çok farklı etkinliğe katılıyordu. Dayanıklılığı göz önüne alındığında, kazanma şansının daha düşük olduğu bayrak yarışlarını bırakıp bunun yerine diğer etkinliklere konsantre olması mantıklı geliyordu.
Jiheon bu kararın akıllıca olduğunu düşünmüştü ama Jaekyung’un kendisine sürekli söylenmesine rağmen bayrak yarışlarına katılmak istemediğini öğrendikten sonra artık öyle düşünmüyordu.
Eğer bayrak yarışında madalya kazanırlarsa, bu aynı anda dört sporcunun ödüllendirileceği anlamına geliyordu. Muhtemelen federasyon bu yüzden bayrak yarışlarından kolayca vazgeçemiyordu.
“Jaekyung, eğer dayanırsan takım arkadaşlarından üçü daha madalya kazanacak” diyerek Jaekyung’u ikna etmeye çalışmış olabilirlerdi. Federasyon bu şekilde zorladığında, bir sporcunun bunu kabul etmekte zorlanması doğaldı.
Jaekyung bu durumdan hoşlanmamasına rağmen dayanabildi. Ancak, söz konusu olan başka bir sporcu olsaydı, ağlayıp hardal yerken* kendi durumunu mahvetme ve ana müsabakasında madalya kazanma şansını sabote etme ihtimali yüksekti [hoşlanmadığı şeyi zorla yapmak]. Aslında her Olimpiyattan sonra, spor dalı ne olursa olsun benzer ifşaatlar devam etti.
“Federasyon… evet. Yaptıklarının sporcular için olduğunu söylüyorlar ama sonuçta amaçları kendi midelerini doldurmak için onları sömürmek.”
Jiheon arabanın çalıştırma düğmesine basarak mırıldandı. Motor kükreyerek çalıştığında neşeli bir ses tonuyla devam etti:
“Ama hey, bugün her türlü küfrü duymaya hazırdım, ama sayende hızlı bir kaçış yapabildim. Teşekkür ederim.”
Jiheon, Jaekyung’un başının arkasını karıştırmak için kolunu rahatça uzattı.
O anda Jaekyung’un omuzları irkildi ve sertleşti. Jiheon hazırlıksız yakalanmıştı ve hemen elini geri çekti.
“Peki, arkadaşınla nerede buluşacaksın?”
Direksiyonu sıkıca kavrarken sordu. Jaekyung yavaşça pantolonunun cebinden cep telefonunu çıkardı.
“Gangnam İstasyonu.”
“Gerçekten mi?”
Jiheon hafif kederli bir ifadeyle kıkırdadı.
“Gangnam’a gideceksen Banpo’dan taksiye binmen daha hızlı olurdu.”
“Sorun değil. Ben zaten buradayım.”
Jaekyung dirseğini pencerenin çerçevesine dayayarak konuştu. Bu pozisyonda çenesini elinin arkasına dayamış, arabanın camından dışarı bakıyordu. Şöyle ekledi:
“Bunu küçük bir yolculuk olarak sayarsak fena değil.”
Böyle saçma bir ifade, araba park yerinden çıkarken Jiheon’un kahkahalara boğulmasına neden oldu.
Bu nasıl bir yolculuk?
Hafta içi gündüz vakti Jamsil’den Yongsan’a gitmek gerçekten de araba sürmek gibi miydi?
Neyse ki bugün yol nispeten sakindi ama yoğun trafikte sabır testinden başka bir şey olmazdı. Üstelik Jaekyung gereksiz yere federasyon ofisinde rahatsız edici bir karşılaşmaya katlanmak zorunda kalmıştı ki eğer orada durmasaydı bu durum önlenebilirdi…..
“Jaekyung-ah. “
Jiheon elinde olmadan Jaekyung’a seslendi. Jaekyung hemen cevap vermek yerine başını çevirdi ve Jiheon’a meraklı bir bakış fırlattı.
“Öyle mi, belki…..”
Buraya kadar bilerek mi geldin? Federasyonun bana ne diyeceğini tahmin ettin mi? Onları ortada durdurmaya mı çalışıyordun?
Sözcükler neredeyse ağzından kaçacaktı ama neyse ki düşünce söze dönüşmeden hemen önce durdu.
Jaekyung’un asla böyle bir şey yapamayacağını fark etti.
‘Evet, bu imkansız. Kwon Jaekyung’un bir başkası için bu kadar ileri gitmesine imkân yok. Özellikle de benim için-‘
Jaekyung başını eğerek sordu, “Ne yaptım?”
Jiheon hemen bir bahane uydurdu, “Ah… boş ver. Daha önce konuştuğun arkadaşınla mı buluşacaksın?”
Jaekyung kolunu pencere çerçevesine dayayarak onayladı, “Evet.”
“Gerçekten mi? Ne tür bir arkadaş o?”
Jiheon sorduktan sonra, “Ah, doğru.” diye mırıldandı.
Jiheon ancak konuştuktan sonra benzer bir soruyu daha önce de sorduğunu ve Jaekyung’un cevabının “Tanımadığın biri.” olduğunu hatırladı.
Muhtemelen yine benzer bir yanıt verecekti.
Jiheon kendini olası bir utanca hazırladı ama Jaekyung bu kez daha doğrudan cevap verdi.
“Cha Sunghyun.”
Jiheon, Jaekyung’un her nedense düzgün cevap vermesine şaşırmak yerine, cevabın kendisine daha çok şaşırdı.
“Cha Sunghyun mu? Aktör olan mı?”
“Onu tanıyor musun?”
“Nasıl tanımam? Seninle bir skandala karıştı.”
Jiheon’un sözleri üzerine Jaekyung nihayet “Anlıyorum.” anlamına gelen bir ifade takındı.
Jiheon, Jaekyung’un sanki başka birinin meselesini duyuyormuş gibi kayıtsız tepkisine biraz şaşırdı.
Jaekyung gibi birinin biriyle çıkıyor olması onu hazırlıksız yakalamıştı.
Sakın bana sevgilisinin yanında da böyle soğukkanlı davrandığını söyleme?
Jiheon düşünceli bir ifadeyle Jaekyung’a baktı. Ancak, böyle bir senaryonun doğru olamayacağını hemen anladı.
‘Her gün nasıl hissettiğimi hayal bile edemezsin, abi.’ demişti.
Doğru. Jaekyung bu sözleri yüzünde bir gülümsemeyle söylemişti. Jiheon’un daha önce hiç görmediği bir iç çekiş ve ifadeyle söylemişti.
Jiheon, Jaekyung’un telefonda kiminle konuştuğunu, onda tüm bu duyguları uyandıran kişinin kim olduğunu merak etmişti. Jaekyung’un kendisini bu şekilde ifade etmesini kimin sağlayabileceğini ve ne söylüyor olabileceklerini merak etmişti. Ama cevap beklenmedik bir şekilde açıktı.
Şimdi anlıyorum. Bu onun sevgilisi olmalı.
O anda Jiheon kıkırdamadan duramadı.
“Noldu?”
Jaekyung kaşlarını hafifçe çatarak sordu. Jiheon’un neden güldüğünü soruyordu.
Jiheon gülümseyerek söyledi, “Hayır, bir şey yok.”
Bu biraz tuhaftı. Jaekyung biriyle mi çıkıyordu? Sadece uzun boylu olan genç adam biriyle mi çıkıyordu?
Elbette Jiheon, Jaekyung’un artık bir yetişkin olduğunun farkındaydı ama buna inanmakta güçlük çekiyordu çünkü küçükken Jaekyung hakkında çok güçlü bir izlenim edinmişti.
Bu yüzden Jaekyung’un skandal söylentileri her ortaya çıktığında ve sonra yalanlandığında, Jiheon hep şöyle düşünürdü: Evet, doğru. Şimdiden biriyle çıkıyor olmasına imkan yok.
Ama gerçek farklıydı. Jaekyung’un gerçekten de bir ilişkisi vardı. Hem de çok tutkulu bir ilişki. Bundan gerçekten mutlu görünüyordu.
Jiheon şimdi düşününce çok saf olduğunu fark etti. Kendisi de bir halkla ilişkiler ekibinde çalışan biri olarak medyada çıkan haberlere nasıl inanabilirdi ki?
Jaekyung bir sporcuydu ve karşısındaki kişi de ünlü biriydi. Sırf ilişkileri var diye, “Evet, şu anda bir ilişkim var” diye itiraf etmesine imkân yoktu. Tabii ki hayır diyecekti.
Evet, bu mantıklı.
Jiheon trafik ışıklarına yetişmek için gaza basarak mırıldandı.
“Önemli değil, sadece paparazzilere dikkat et.”
Jaekyung açıkça karşılık verdi, “Bu kadar büyütecek ne var? Ben ünlü bile değilim.”
“Bu seninle ilgili değil. Ünlü olan diğer kişi. Eğer herkesin gözü önünde bir ilişki yaşamak istemiyorsan, mümkün olduğunca dikkatli olmalısın.”
“Kamusal ilişki mi?”
Jaekyung’un gözleri şaşkınlıkla açıldı ve hemen sordu:
“Kim? Ben ve o abi mi?”
“Başka kim olacak?”
Jaekyung şaşkın bir ifadeyle mırıldandı, “Hayır, benim gizli bir ilişkim bile yok. Neden birdenbire herkesin bildiği ilişkilerden bahsediyorsun?”
Jiheon ona baktı ve şöyle dedi:
“Ha? Değil misin?”
Jaekyung cevap vermek yerine, tekrar sormadan önce Jiheon’a baktı.
“Benim temsilcim olarak mı soruyorsun?”
“Hmm, peki, sana sorarsam… bu doğru, değil mi?”
Jiheon biraz muğlak bir tonda cevap verdi. Kendisi de tam olarak emin değildi. Bu gerçekten profesyonel bir soru muydu yoksa kişisel bir soru mu?
Her neyse, Jaekyung’un kişiliği göz önüne alındığında, bu sadece işinin bir parçası olabilirdi. Bu yüzden Jiheon dedi ki-
“O zaman sana söylemeyeceğim.”
Jaekyung’un yanıtı beklenmedikti ve bunun üzerine Jiheon kendini daha yüksek sesle konuşurken buldu.
“Ne? Neden söylemeyeceksin?”
“Sözleşmede kariyerimi engelleyecek bir konu olmadığı sürece özel hayatıma karışma hakkınız olmadığı belirtiliyor.”
Bunu oraya yazmıştı ama unutmuş görünüyordu.
“Şey, sanırım bu doğru.”
Jiheon beceriksizce mırıldandı. Karşı çıkmak istiyordu ama dayanabileceği fazla bir zemin yoktu.
Sonunda, kısa bir sessizlikten sonra Jiheon tekrar konuşmaya başladı:
“Peki ya sana şahsen sorarsam?”
“Neden şahsen soruyorsun?”
……Bu küçük velet?
“Hey, sadece konuşmak istemiyorsun, değil mi?”
Jiheon inanmayarak gülümsedi.
“Bu konuda konuşmak istemiyorsan, konuşmazsın olur biter. Kendini zorlamana gerek yok. Bu konuda seni rahatsız edip durmayacağım.”
Jiheon direksiyonu çevirdi.
Jaekyung sanki bu sözleri bekliyormuş gibi sessizliğe gömüldü. Bir süre pencereden dışarı baktı. Aradan biraz zaman geçtikten sonra mırıldandı:
“Biz o tür bir ilişki içinde değiliz.”
.
.
.
Sevindim mi desem üzüldüm mü desem taş gibi çocuk yıllarca ilk aşkına bağlı mı kaldı yani 🥹