Akşam saat on bir buçukta, Ji Mian vaktin neredeyse geldiğini hissetti ve dışarı çıkmaya hazırlandı. Xiu Changyu iç çekti, “Benim için dikkatli ol, Miao Miao’nun öğrenmesine izin verme, yoksa ikimiz de ölürüz!”
“Çok geç oldu, Xue Teyze çoktan uyumuş olmalı.” Ji Mian ayakkabılarını giymek için eğildi.
“Genelde 10:30’da yatar ama bugünkü durum özel, belki şu anda hâlâ kızgındır. Denemek için ona bir mesaj göndereceğim.” Xiu Changyu telefonunu çıkardı.
İkisi birlikte Xue Miao’nun dairesine gittiler. Yolda ya Xiu Changyu ile konuşmak istemediği için ya da çoktan uyuduğu için Miao hiç cevap vermedi. Hiç yanıt alamayan Xiu Changyu bugün özellikle üzgün hissetti ve uzun süre cep telefonuna baktı.
Beklemek dünyadaki en zor şeydir, istediğiniz sonuçları ne zamana kadar bekleyebileceğinizi bilemezsiniz ve sonuçların yaşamınız boyunca gelip gelmeyeceğini bile bilemezsiniz. Bir anlamda beklemek, umutsuzluğun başka bir türüdür.
Ji Mian ona baktı ve onu teselli etti, “Xiu Amca, samimi olduğun sürece başaracaksın, bir gün istediğini elde edeceksin.”
Xiu Changyu acı bir gülümsemeyle başını salladı, “Bazı şeyler kadere bağlıdır, sebata değil. Israr başarılı olabiliyorsa, Xiao Qijie’nin de bir şansı olmayacak mı? Her neyse, Miao Miao’yu nasıl ikna edeceksin, film çekmesine izin vererek onu harekete geçirebilir misin? Böyle bir fikrin varsa, başka bir yol düşünmeni tavsiye ederim, işe yaramayacak! Miao Miao’nun kalbi taştan yapılmıştır. Bir kez karar verdi mi, on inek bile onu geri çekemez. Ona karşı yumuşak olabilirsin ama o sana karşı sert olacaktır ve sen ona karşı sert olursan o da sana karşı sert olacaktır, bununla birlikte o her zaman senden daha iyi olacaktır. Gençken ona ne derdim biliyor musun?”
“Dişi derebeyi, bana daha önce söylemiştin.” Ji Mian direksiyona hafifçe vurdu.
“Evet, o her zaman insanlara patronluk taslamayı seven tartışmasız bir kadın derebeyi idi. O zaman ona şöyle demiştim: Miao Miao, ileride evlenirsen kocan ve oğlun kesinlikle zor zamanlar geçirecek. Ancak Xiao Qijie için tüm öfkesini dizginlemeyi ve 20 yıldan fazla bir süre iyi bir eş ve anne olmayı başardı ama yine de başkaları için, hatta kendi oğlu için bile biraz olsun değişemiyor. Hayatında sevdiği, hatta hâlâ sevdiği tek kişi muhtemelen kocası Xiao Qijie’dir.” Xiu Changyu bunları düşündükçe kendini daha da rahatsız hissediyordu. Takım elbisesinin iç cebinden bir matara çıkarıp içmeden edemedi.
Gençken her şeye bağımlıydı ama alkolle arası iyi değildi. Yaşlandığında her şeyi bıraktı ama alkol bağımlısı oldu. İnsanlar hayatlarında birine ya da bir şeye takıntılı olmak zorundadır, aksi takdirde yaşamanın gerçekten bir anlamı yoktur.
“Xiaoshu’yu seviyor ama doğru yöntemi kullanmıyor.” dedi Ji Mian yavaşça, “Xiaoshu’nun geleceğimiz için onunla savaşmasına izin vermek şöyle dursun, onu harekete geçirmeye bile çalışmayacağım. Bunu kendi başına çözebilir.”
Xiu Changyu dudak büktü, “Miao Miao bunu kendi başına halledebilir mi? Hayal görüyorsun!”
“Xiaoshu’yu seviyorsa, bunu çözebilir, sadece izle.” Ji Mian arabayı yavaşlattı ve “İçkiyi bırak ve binanın güvenliğinden kendinden geçmesini sağla!” diye ısrar etti. Bu kart olmasaydı, Xiu Changyu’ya bu kadar uzun süre içki içmesi için eşlik eder miydi? Xiaoshu zaten alt katta nöbet tutuyordu.
Xiu Changyu kartını çıkardı ve güvenlik görevlisine gösterdi. Adam onun sık sık içeri girip çıktığını gördü ve kısa süre sonra kapıyı açtı.
Şimdi gece yarısıydı ve topluluk çok sessizdi. Çok boş olan tepenin her iki tarafında sadece birkaç sokak lambası vardı. Xiu Changyu, Ji Mian’ı yönlendirmeye devam etti ve sonunda tam önündeki bir konut binasını işaret ederek konuştu, “İşte, batıdaki yedinci kattaki daire Miao Miao’nun evi. En dıştaki balkonu gördünüz mü? Orası Xiaoshu’nun yatak odası. O anda ışık hâlâ açık, bu yüzden uyumamış olmalı.” Eğer işe yaramasaydı, Xiu Changyu Ji Mian’ın onu uzun zaman önce bir kenara atacağına inanıyordu. O da acı çekiyordu, hayatında ne tür insanlar var? Her biri ondan daha iyi durumdaydı.
Ji Mian bir süre dikkatle gözlemledi, ardından konumu belirledikten sonra drone’u uçması için kontrol etti.
Xiu Changyu gökyüzüne baktı, “Acele et, topluluk içinde dron uçurmak tehlikelidir. Oradan geçen güvenlik personeli görürse el koyacaktır.”
Ji Mian onu görmezden geldi, dronu balkona uçması için kontrol etti ve ardından sinyal ışığını yaktı.
Ev hapsinde olan Xiao Jiashu o sırada yatağında somurtarak yatıyordu ve pencerenin dışında birkaç küçük ışığın belli belirsiz yandığını görünce hemen kalkıp kontrol etti. Bilinçaltında şöyle düşündü: Bunu Ji Ge yapmış olmalıydı, Ji Ge onu asla yalnız bırakmazdı. Tabandan tavana pencereyi açıp aşağıya baktı ve Ji Ge’nin aşağıda durup kendisine seslendiğini gördü. Uzakta olmasına ve ışığın çok parlak olmamasına rağmen, onun nazik gülümsemesini seçebiliyordu.
Ji Ge’nin kendisini geri götürmek için bir hareket yaptığını gören Xiao Jiashu aceleyle tavandan tabana pencereyi sonuna kadar açarak bir kutu taşıyan küçük dronun içeri uçmasına izin verdi. Kutuyu açtığında içinden yeni bir cep telefonu ve bir paket çikolatalı fasulye çıktı.
Xiao Jiashu hazineyi alır almaz hemen cep telefonunu çıkardı ve kayıtlı tek irtibat kişisine bir video daveti gönderdi.
Ji Mian’ın nazik sesi duyuldu, “Xiaoshu, iyi misin?”
“Hayır!” Xiao Jiashu üzüntüyle ağzını açtı, gözlerini kırpıştırdı ve iki damla gözyaşı döktü. Kendini çok mahcup hissediyor gibiydi ve aceleyle başını çevirip koluyla gözlerinin kenarını sildi, çok acınası görünüyordu.
Ji Mian arabanın kapısına yaslandı ve içini çekti, “Ağlama, sen ağladığında benim için zor oluyor.”
Xiao Jiashu gözyaşlarını sildi ve tekrar burnunu çekti, sonra başını geriye çevirip kameraya baktı, “Ağlamıyorum. Ji Ge, ne yapmalıyız? Annem çok inatçı ve kimse onu ikna edemiyor. Onu ikna etmeye çalıştım, dinlemedi ve şimdi de beni kilitledi!”
“Bunları dert etme, ben her şeyi hallederim. Yemek yemeli, uyumalı ve annenle tartışmamalısın. Birkaç gün içinde film çekmek için Datong Stüdyolarına gidebilir. Sen de onunla birlikte gidip Li Xianzhi rolünü seçeceksin, hatırlıyor musun?”
“Hatırlıyorum.”Xiao Jiashu tekrar tekrar başını salladı.
Ji Mian cep telefonunun ekranından onun iyi huylu ve sevimli görünümünü gördü ve hafifçe gülmekten kendini alamadı, “Neden bana bu saatte filme gitmeni istediğimi sormuyorsun?”
“Gerek yok, sana güveniyorum.” Xiao Jiashu telefonunu alt kattaki kişiye doğru salladı, sesi artık o kadar mağdur değildi, “Seninle istediğim zaman iletişime geçebilirsem kendimi rahat hissedebilirim, Ji Ge, sen de filme gelecek misin? Sette buluşabiliriz, değil mi?”
“Evet, kesinlikle sana eşlik edeceğim.” Ji Mian başını kaldırıp balkona baktı, sonra gözlerini indirip bir süre telefona baktı, yüz ifadesi hiç de telaşlı değildi. Böyle bir durumu uzun zaman önce beklemişti ve doğal olarak bununla başa çıkmanın bir yolu olacaktı.
Ji Ge’nin her zaman bu kadar sakin olduğunu gören Xiao Jiashu sonunda rahatladı ve ardından biraz gülümsedi.
“Eve geri dön, dışarısı soğuk.” Ji Mian ona elini salladı.
“Oh,” Xiao Jiashu eve döndü, elleri telefonu bırakmaya cesaret edemiyordu, “Ji Ge, sensiz uyuyamam.”
“Görüntülü sohbet için sana eşlik edeceğim.” Sevgilisinin figürü balkonda kayboldu, Ji Mian hâlâ arabanın dışında durmuş o yöne bakıyordu.
“Ji Ge, sen de arabaya dön, dışarısı soğuk.” dedi Xiao Jiashu kısık bir sesle, “Benimle sohbet etmene ihtiyacım yok. Sohbet ederken uyuyakalmaktan ve telefonumu saklamayı unutmaktan korkuyorum. Annemde odamın anahtarı var ve istediği zaman habersiz kontroller için kapıyı açacaktır.” Xiao Jiashu için bu telefon Ji Ge ile arasındaki tek bağlantıydı. Bu bir hayat çizgisiydi ve koparılmaması gerekirdi.
“Uyumak istediğinde kapatacağım.” Ji Mian dronu geri uçması için kontrol etti.
“Tamam.” Xiao Jiashu telefonu yastığa yasladı ve rahatça uzanmadan önce yüzünün yakışıklı göründüğünden emin olmak için açısını ayarlamaya devam etti. Yan döndü ve utangaç bir ifadeyle kameraya baktı: “Ji Ge, beni arabanla gezdir.”
“Nereye gitmek istiyorsun?” Ji Mian motoru gerçekten çalıştırdı ama Xiu Changyu’ya “Xiu Amca telefonu tutmama yardım et, benim fotoğraflarımı çekerken pencerenin dışındaki manzaranın fotoğraflarını çekmeyi unutma!” demeyi de ihmal etmedi.
Xiu Changyu, Ji Mian tarafından gerçekten kullanıldığını hissederek, kafasının her yerinde siyah çizgiler olan cep telefonunu tuttu.
“Hey, Xiu Amca da orada mı?” Xiao Jiashu kızardı ve hemen “Merhaba Xiu Amca!” dedi.
Xiu Changyu güldü, “Xiaoshu, sen ve Ji Mian istediğinizi söyleyebilirsiniz, sadece ben yokmuşum gibi davranın!”
Xiao Jiashu aşk sözcükleriyle doluydu ve hiçbir şey söylemeye cesaret edemedi, bu yüzden sadece Ji Ge’ye acıyarak seslenebildi.
“Geçiş iznim olmadan içeri giremem ve nerede yaşadığınızı bilmiyordum.” Ji Mian basit bir açıklama yaptı ve sonunda derin bir gülümseme verdi. “Onu geri göndereceğim.”
“Gideceğin yere varınca köprüyü yıkıyorsun demek ve eşeği öldürüyorsun ah!” (İşin bittiğinde beni kenara atıyorsun diyor bazı deyimleri çevirmek istemiyorum biz anlıyoruz değil mi canlarım 😁)
Xiu Changyu öfkeyle yakındı ama aynı zamanda yüksek sesle güldü. Bu iki insanın birbirlerine gerçekten aşık olduğunu görebiliyordu ve birbirlerini o kadar çok seviyorlardı ki birbirlerini yalnız bırakamıyorlardı. Xiaoshu’nun babası olsaydı, onları kutsardı. Kimse incinmediği sürece, herkesin istediği hayatı seçme hakkı vardır.
Xiu Changyu’yu gönderdikten sonra, Ji Mian telefonu gösterge panelinin önündeki yuvaya koydu ve Xiaoshu’yu şehirde gezdirdi. Xiaoshu zaman zaman ona telefon ekranına bakmamasını ve yola bakmasını hatırlatıyordu. İkili konuşurken gece manzarasının tadını çıkardı ve böylesine uykulu bir anda bile en ufak bir depresyon veya kasvet hissetmediler.
Bir saatten fazla bir süre sonra Xiao Jiashu, “Ji Ge, aşık olduğum kişi sen olmasaydın, şimdi çok zor olurdu!” diye fısıldadı.
Hiç kimse, olaylar ilk patlak verdiğinde hızla geleceğine hazırlanan Ji Ge gibi olamazdı. Ji Ge onu rüzgârdan ve yağmurdan koruyabilecek ya da onun için güneş ışığı ve yağmur ekebilecek gökyüzünün bir parçası gibiydi ve bu konuda gerçekten hiç endişelenmesine gerek yoktu. Öyle görünüyor ki Ji Ge’nin ayak izlerini takip ettiği sürece mutluluğun diğer tarafına kesinlikle ulaşabilecekti.
Ji Mian, Xiaoshu’nun ne ifade etmek istediğini biliyordu ve gülümsemesi daha nazik bir hal aldı. “Sana söylemek istediğim şey bu.”
Xiao Jiashu kollarında bir yastıkla yuvarlandı, sonra ağzını büzdü ve kamerayı öptü. “Ji Ge, artık hiç endişelenmiyorum. Bir yolunu bulacağına inanıyorum.”
Bu durumla karşılaşan ortalama bir insan ya şiddetle savaşır ya da sevgilisinin korkup geri çekilmesinden endişe eder ve böylece şüpheci ve sıkıntılı olmaya başlar. Kendi kalpleri kargaşa içindedir ve iradeleri ailenin zorlaması ve iknasıyla yavaş yavaş parçalanır. Çok az insan sonuna kadar dayanabilir, ya depresyona girerler ya da dünyaya teslim olup evlenecek rastgele bir kadın bulurlar.
Sonunda aileleri mutlu oluyor ama ya kendileri? Peki ya evlendikleri kadınlar?(🤧)
Ji Mian bu inatçı ailelerin ne istediğini hiçbir zaman anlamadı. Çocukların iyiliği için olduğunu söylüyorlar ama çocuklar gerçekten iyi mi? Sonuç olarak, kendileri için huzur buluyorlar ama çocuklarına, masum bir kadına ve hatta bir sonraki nesle zarar veriyorlar. Zarar ömür boyu ve süreklidir, bir kişiden bir grup insana yayılır ve istedikleri tek şey “statükoya uymaktır”. Bu ne kadar üzücü?
Ji Mian birden kendini çok şanslı hissetti çünkü küçük ağacı ondan hiç şüphe etmemiş, en ufak bir sarsıntı yaşamamıştı. Düzenlemesini çok doğal bir şekilde kabul etti ve herhangi bir soru bile sormadı, sadece onu özlediğini söyledi. Başka biri olsaydı, mevcut durum dünyanın sonuyla karşılaştırılabilirdi, değil mi?
Bunu düşünen Ji Mian gülümsemekten kendini alamadı ve söz verdi, “Evet, bir çözüm bulacağım, sadece endişelenmeden sahneleri çekmen gerekiyor. Xiaoshu, daha önce çok aptalca şeyler söyledim ve şimdi bunları geri almak istiyorum. Senin basit fikirliliğini seviyorum ve umarım benim korumam altında tüm hayatını düşünmeden ve hiçbir şey için endişelenmeden yaşayabilirsin.”
Xiao Jiashu’nun gözleri tekrar kızardı ve uzun bir süre konuşmadan gözlerinin kenarlarını ovuşturdu.
“Pekâlâ, uyu bakalım, Xue Teyze’min kontrol etmek için içeri dalmasına dikkat et.” Ji Mian muhtemelen Xiaoshu’nun düşüncelerini tahmin edebiliyordu. Şu anda duygulanmıştı, ağzını açtığında ağlamaktan ve utanmaktan korkuyordu.
“Tamam, iyi geceler Ji Ge.” Xiao Jiashu’nun sesi gerçekten de biraz kırılgandı.
İki kişi birbirlerine baktı ve ikisinin de telefonu kapatmaya cesareti yoktu. Annesinin kalktığı anlaşılan oturma odasından gelen gürültü olmasa, Xiao Jiashu kesinlikle şarjın kalan iki çubuğunu da kullanacaktı. Bu gecenin en zor gece olması gerekiyordu, ancak ayrılmak zorunda kalan iki kişi de uykusuzluk çekmedi, çünkü kalplerinin hala birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve kimsenin onları sarsamayacağını biliyorlardı.
…..
Ertesi gün Xiu Changyu saat 7:30’da elinde bir torba kahvaltıyla kapıya geldi. Kapıyı açmaya gelen Xue Miao’nun gözlerinin altında iki koyu halka vardı ve çok bitkin görünüyordu.
“Dün gece iyi uyuyamadın mı? Xiaoshu nerede?”
“Hangi anne böyle bir olaydan sonra rahat uyuyabilir ki? Xiaoshu hâlâ odasında, onu çok aradım ama cevap vermedi, bana kızgın.” Xue Miao anahtarı çıkarıp oğlunun odasının kapısını açtı ama onun sanki bir şey saklıyormuş gibi yorganı hızla kaldırıp üstünü örttüğünü gördü.
“Ne yapıyorsun sen?” Xue Miao’nun öfkesi hemen patladı ve yorganı yırtarak açtı ve “Neden böyle…” diye bağırdı. Söylenmemiş azarların hepsi oğlunun gözyaşları içinde kendine sıkıca sarılıp sessizce ağlayan, gözleri ve burnu kızarmış ve şişmiş, çaresiz görünen yüzü tarafından engellenmişti.
Xue Miao oğlunun yüzündeki bu ifadeyi yalnızca üç kez görmüştü; bir kez kaçırıldıktan sonra eve döndüğü anda, bir kez arkadaşı He Yi’nin cenazesinde ve şimdi.
Xue Miao bir an için oğlunu neden bu kadar üzdüğünü bile düşündü. Onu bu şekilde zorlamak gerçekten iyi miydi? Ama hemen kalbini sertleştirdi ve kendini uyarmaya devam etti: Xiaoshu’yu doğru yola sokmak istiyorsun, bir aile babası olduğunda, başarılı bir evliliği ve hayatı olduğunda ve sonra kendi çocuğunu doğurduğunda, sonunda sana teşekkür edecek.
“Senin gibi koca bir adam ne diye ağlıyor, Ji Mian olmadan ölecek misin? Neden senin gibi değersiz bir evlat doğurdum ben! Çabuk kalk, Xiu Amca’nın bu saçmalığı görmesine izin verme!” Xue Miao oğlunun kalçalarını birkaç kez tokatladı ama onun yorganın içine kıvrıldığını, başını ölümüne örttüğünü, sadece bir çift ayağının göründüğünü, çok acınası göründüğünü gördü ama ne gülebildi ne de ağlayabildi.
“Xiu Amca sana kahvaltı getirdi, kalk ve ye!” Xue Miao boğazını temizledi, ardından şiddetle dürtüyormuş gibi yaptı.
“Yemeyeceğim!” Xiao Jiashu suratını astı.
“Peki, benimle birlikte açlık grevi yapmak istiyorsun, değil mi?” Xue Miao kaşlarını kaldırdı. “Eğer yemek yemezsen, seni acıktırırım. Eğer çok acıkırsan, seni hastaneye gönderirim. Doğrudan bir mide tüpü yerleştirip sana sıvı gıda vereceğim. Açlıktan ölmene izin vermeyeceğim ve direnme gücüne sahip olmana izin vermeyeceğim. Bakalım benimle ne kadar uğraşabileceksin!”
Xiao Jiashu tamamen sessizdi ve Xue Miao onu umursamadı, kapıyı çarptı ve doğruca kahvaltıya gitti.
Xiu Changyu öylece durdu ve hayretler içinde kaldı. Aradan 20 yıldan fazla zaman geçmesine rağmen Miao Miao’nun öfkesi hâlâ çok soğuk ve sertti ve kimseye, hatta kendi oğluna bile yer vermiyordu. Xiaoshu açlık grevi yapmaya cesaret ederse, ona bir boru takar ve onu bir domuz gibi yetiştirirdi; Xiaoshu intihar etmeye cesaret ederse, onu hemen bir akıl hastanesine gönderebilir ve günün 24 saati boynuna bir kemer bağlayarak küçük beyaz bir eve kapatabilirdi.
Savaş etkinliği o kadar güçlüydü ki Xiu Changyu için Ji Mian’ın onu ikna edebileceğine inanmak zordu. Ama her halükarda bu göreve yardım etmeliydi. Ji Mian ve Xiaoshu arasında bir sorun olduğunu ya da ayrılabileceklerini düşünmüyordu, bu sadece trajedinin başlangıcıydı.
Xiu Changyu çekingen bir tavırla, “Bir çocuğun bunu sürekli yapması iyi bir fikir değil,” dedi. “Aksi takdirde, onu filme götürebilirsin ve meşgul olduğunda başka bir şey düşünecek vaktin olmaz. Sana verdiğim senaryoyu okumayı bitirdin mi? Ne düşünüyorsun?”
“Xiaoshu böyle, film çekecek aklım yok.” Xue Miao başını yana salladı.
“Onu her zaman kilit altında tutuyorsun, dikkatli ol yoksa bu onu akıl hastalığına sürükleyebilir. Eskiden her an yıkılacakmış gibi görünürdü, unuttun mu? Aşırıya kaçıp çocuğu tekrar tehlikeye atamazsın. Onu Ji Mian’dan uzakta yürüyüşe çıkar, iki ya da üç ay geçer ve iyi olur. Ayrıca, insanlar bir kez meşgul olduklarında başka bir şey düşünecek zamanları kalmaz ve bu iyileşmek için kötü bir yol değildir.”
Xue Miao bu kez duygulandı ve uzun süre düşündükten sonra, “Xiaoshu’yu götürebilirim ve Ji Mian onun peşine düşmez, öyle mi?” dedi.
“Kovalasa ne olur? Ekibin hepsi bir otelde yaşayacak ve etraf paparazzilerle dolu. Xiaoshu’ya bulaşmaya cesaret edebilir mi? Çocuğu evde tek başına tutmaktansa etrafta çok sayıda insan olması daha iyi.”
Xue Miao senaryoyu eline alıp şöyle bir karıştırdı ve sonunda başını salladı, “O halde çekelim. Xiaoshu’ya bakmaları için birkaç asistan daha getireceğim.”
“Tamam, hemen yönetmeni arayacağım.” Xiu Changyu tam telefonunu çıkaracaktı ki Xue Miao tekrar konuştu: “Bekle, Ji Mian bu ekibe çekim için gelmeyecek, değil mi?”
“Gelebilir, Xiaoshu’yu herkesin içinde kaçırmasından hâlâ korkuyor musun?” Xiu Changyu kasıtlı olarak Xue Miao’yu tahrik etti.
Xue Miao gerçekten kışkırtılmıştı, dudak büktü ve hiçbir şey söylemedi.
Xiu Changyu ona bir kase yulaf lapası verdi ve dikkatlice, “Önce ye, ben Xiaoshu’yu kontrol edeceğim, şu anda gerçekten bir erkek büyüğüyle konuşmaya ihtiyacı var.” dedi.
Xue Miao başını salladı, gözleri endişe doluydu. Ne kadar acımasız olursa olsun, yine de bunu Xiaoshu’nun iyiliği için yapıyordu.
Xiu Changyu kapıyı kilitledi ve yatağın yanına gitti, yorganı çekerek açtı ve Xiaoshu’nun uykuya daldığını gördü, yüzü kıpkırmızı olmuştu, ağzının kenarında bir gülümseme vardı, o acınası görüntüsü neredeydi? Xue Miao ondan yüz kat daha bitkin görünüyordu.
“Xiaoshu, çabuk kalk, sana senaryoyu getirdim, iyice bakabilirsin, yarından sonraki gün çekim yapmak için gruba gireceğiz.” Sesi düşer düşmez uykuya dalan Xiao Jiashu gözlerini açtı ve şaşkınlık içinde, “Çekim mi, ne tür bir film? Doğru ya, Ji Ge dün bana hiçbir şey düşünmememi söyledi. İyi bir film çekelim. Bana senaryoyu göster.” Bunu söylerken yatağın aralığından bir cep telefonu çıkardı ve Ji Mian’a bir mesaj gönderdi: 【Ji Ge, uyandım, günaydın!】
【Günaydın, bebeğim. Xiu Amca’dan sana deniz ürünleri lapası ve yengeç yumurtalı çörek getirmesini istedim. Daha fazla yemelisin.】 Ji Mian saniyeler içinde cevap verdi. Birlikte yaşasalardı, bu zamana kadar gözlerini aynı anda açarlardı, ama onları ayıran bir sorun yoktu, birbirlerinin varlığını hissedebiliyorlardı.
【Tamam, ben kendi başımın çaresine bakarım, sen de öyle. Bana kahvaltıda ne yediğinin bir fotoğrafını gönder.”】 Xiao Jiashu dikkatle cep telefonunun ekranına baktı.
Ji Mian hemen bir fotoğraf gönderdi ve birkaç saniye sonra da kahvaltı ederken çekilmiş bir videosunu yolladı. Xiao Jiashu sanki yeterince göremiyormuş gibi videoyu tekrar tekrar açtı. Dört ya da beş dakika sonra, esnerken bir video çekti ve ardından gönder düğmesine bastı.
Bu kez Ji Mian’ın cevap vermesi de dört beş dakika sürdü: 【Uzun süre beline baktım ve seni öpmek istedim. Saçların dağınıkken çok sevimli görünüyorsun.】
İkisi ileri geri sohbet etti. Xiao Jiashu bir fotoğraf ve bir video çekti ve ardından cep telefonuyla aptalca gülümsedi. Xiu Changyu ilk başta sabırla bekledi, ancak daha sonra balkonda içki içmek için dışarı çıktı. Ya ayrılırlarsa? Bu iki insanın hala geçinmek için bir yolu vardı.
Yaklaşık 15 dakika sonra, Xiu Changyu konuşmak zorunda kaldı, “Xiaoshu, ikinizin işi bitti mi? Annen daha sonra kapıyı çalacak.”
“Artık sohbet etmek yok.” Xiao Jiashu daha sonra sessiz telefonu yatağın altına sıkıştırdı ve merakla, “Xiu Amca, senaryo nedir?” dedi.
“İmparatoriçe”, senin için getireyim.” Xiu Changyu kapıyı itip çıktı ve bir süre sonra elinde bir senaryoyla geri döndü. Xue Miao sadece oğlunu ikna etmenin uzun zaman aldığını düşündü ve şaşırmadı.
“Hey, bu senaryoyu Ji Ge’nin evinde görmüştüm, son zamanlarda gözden geçiriyordu.” Xiao Jiashu hemen hikâye özetine göz attı. Bu senaryo Çin tarihindeki tek kadın imparatoriçenin hayat yolculuğunu anlatıyordu. Entrikacı, güçlü ve otoriter bir kadındı; küçük bir saray hizmetçisi olarak başlamış ve sonunda imparatorluk gücünün zirvesine çıkmıştı. İmparatorluk cariyesini, saray mensuplarını ve imparatoru yendi. Bu yüce mevki için her şeyi feda edebilirdi, kendi çocuklarını bile.
Doğrusu, bu senaryoyu gördüğünde Xiao Jiashu’nun aklına gelen imparatoriçe imajı kendi annesiydi. İkisi de eşit derecede güçlü ve otoriterdi ve kalplerinde istedikleri şey için her yolu deneyebilirlerdi.
Xiao Jiashu fısıldadı, “Sanki bu senaryo annem için biçilmiş kaftanmış gibi hissediyorum.”
“Doğru, İmparatoriçe rolü için hiç kimse Miao Miao’dan daha uygun olamaz.” Xiu Changyu iç çekti.
Xiao Jiashu karakter listesine göz attı ve oynayacağı Li Xianzhi’nin profilini kontrol etti. Li Xianzhi, imparatoriçenin hayatta kalan tek oğluydu, babası ve annesi tarafından çok iyi korunmuştu, doğası çok saf ve iyiydi, hilekârlıkla dolu sarayda sadece aykırı bir kişiydi. Başlangıçta, mutlu bir kral olmak için saraydan taşınmak üzere babasından izin almıştı, ancak annesinin hırsları tarafından şantaja uğradı ve tehlikeli bir güç mücadelesine dahil olmak zorunda kaldı. Sonunda, annesi tarafından yüce tahta itildi, ancak sonuç olarak acı bir sonla karşılaştı.
Hayatı boyunca annesinin kuklası olmuş ve bir an bile özgür olamamıştı.
“Görünüşe göre tarihi Li Xianzhi bu şekilde ölmemiş ve biraz daha trajik bir şekilde sona ermiş.” Xiao Jiashu’nun ifadesi kasvetliydi, çünkü bu karakter onun durumuna çok benziyordu.
“Senaryo tekrar değiştirilecek, bu yüzden önce annen oyunu devralmayı kabul etsin.” Xiu Changyu, Xiaoshu’nun başını okşadı ve teselli etti, “Merak etme, Ji Mian bir yolunu bulacaktır. Onunla tanıştığım günden beri yanlış hesap yaptığını görmedim.”
.
.
.
Xiu Amca’ya üzüldüm ya, Miao gibi bir kadını yıllarca karşılıksız sevmek zor olsa gerek. Ve Ji Mian aşkım tez vakitte küçük fidanla birlikte olmanın yolunu bul, yazar sana fantastik yetenek bile verdi kullan bunu 🤧
Gün içinde iki bölüm daha yayınlamayı planlıyorum, kontrol edersiniz canlarım, her salı bu kitabımıza bölüm atacağım çevirmeyi ve sizle paylaşmayı istediğim başka kitaplar var sabırsızlanıyorum (人 •͈ᴗ•͈)
18 yaşındayken istediğim eş tipi Ji Mian gibi biriydi, şu an 40 yaşındayım hala aynı düşüncedeyim ve hala yalnızım. Demek ki benim hayaller sadece kitaplarda varmış😂 bu arada kraliçem beni hayal kırıklığına uğrattı 😢 çocukların mutluluğu kime göre neye göre böyle olacak. Kaç tane yuva sırf ailelerin istediği kişiyle evlendikleri için mutsuz ve bundan en çok çocuklar etkileniyor. Sonra onlar evleniyor ve evliliğin bu olduğunu düşünüp bu şekilde davranıyorlar ve bu kısır döngü böyle sürüp gidiyor. Ondan sonra da bu niye böyle oldu diye hayıflanıyorlar😡 bırakın hatayı onlar yapsın siz de yanlarında olup destek olun
Aynen öyle Ji Mian efsane biri harbiden ah ah ben de bu karakterleri okuyup kocama az kıl olmadım belki kavga bile çıkarmışımdır kurulup kurulup🥹 herşey gönlünce olsun her dilek vaktine esir derler ve Allah bizi bizden iyi bilendir olmamışsa hayırlısı buymuş diye bakıyorum ben
Ben de aynen öyle nasip, hayırlısı diyorum her zaman☺️