Switch Mode
Yorumlarda avatar resminizi kendiniz seçmek için giriş yaparak yorum yapmanız gerekiyor.Aksi takdirde sitemiz sevimli robotlar avatarını size otomatik atıyor.

Codename Anastasia Bölüm 11

-

Nehir kıyısında bir pansiyona yerleşti. Bu sefil hostel, Rus hükümetinin davetiyle kaldığı lüks otelden dünyalar kadar farklıydı. Farklı tipte odaları vardı ama sıcak bir duş almak için yanıp tutuşuyordu, bu yüzden en pahalı olanı seçti. Ancak içeri girdiğinde neden daha pahalı olduğunu anlayamadı. Fiyat sadece pencere olup olmamasına göre mi değişiyordu?

Küçücük odada tek kişinin zor sığdığı eski bir yatak ve ayakları kırık portatif bir masa vardı. Avucunu geçmeyecek büyüklükte bir televizyon vardı ama açılacağından bile şüpheliydi. Wi-Fi boş bir hayal gibi görünüyordu.

Elbette, akan su olduğu sürece bunların hiçbir önemi yoktu. Kıyafetlerini çıkarmayı başardı ve duşun altında durdu. Isınmak umuduyla su vanasını gidebileceği en yüksek sıcaklığa kadar çevirdi. Ama beklediği sıcak su akmadı, ta ki duştan soğuk bir halde çıkana kadar. Bornozu bile yoktu, bu yüzden beline doladığı büyük bir havluyla dışarı çıktı.

Aniden ortaya çıkmasıyla bir şey yayıldı. Hamamböcekleri. En az üç ya da dört tane. Görünüşe göre, sıcaklıkların eksi kırk ila elli santigrat derece civarında seyrettiği Rusya’da çiftleşip yumurtlayabiliyorlardı.

Başını yana salladı ve hiç tereddüt etmeden kendini yatağa attı. Yataktan sanki yıllardır temizlenmemiş gibi tozlar yükseliyordu. Burnu ve boğazı tahrişten kaşınıyordu. Öksürdü, öksürdü ama ayağa kalkmadı. Parmağını bile kaldıracak gücü yoktu.
Arkasını döndüğünde yatak gıcırdadı ve o anda çökmesi hiç de garip olmazdı. Ama önce biraz dinlenmeye karar verdi. Vücudu çok ağırdı ve kafası çok sisliydi. Bir an için gözlerini kapatırsa kafasını temizleyebileceğini düşündü. Kısa süre sonra görüşü kayboldu.

Göz kapaklarını kapattı ve günleri geri saydı. Annesinin onunla iletişime geçme vakti gelmişti ama cep telefonu kapalıydı. Uykuya dalarken, annesiyle iletişimini tamamen kaybederse ne olacağını hayal etti. Bir günlüğüne her şey yolunda gidecekti ama birkaç gün sonra annesi onu şahsen görmek için evden ayrılacaktı. Kwon Taekjoo’nun sıradan bir devlet memuru olmadığını anladığında yıkılırdı. Onun babası ve abisi gibi olduğunu görmektense ölmeyi tercih edeceğini söyleyerek ağlardı.

Böyle bir şey olamazdı. Kesinlikle olmazdı. Ayağa kalktı, komodinin üzerindeki telefonu aldı ve lobiyi aradı. Nedense çevir sesi gelmedi. Telefonu kapatıp tekrar denedi ama yine bir şey olmadı. Önlem olarak telefonu çıkardı. Elektrik kablosunun gevşediğinden emindi. Bir fare tarafından kemirilmişti.

Bir öfke dalgası hissetti ve telefonu bir kenara fırlattı. Bugün hiçbir şey yolunda gitmiyordu.

Ne yapacaktı ki? Elini ıslak saçlarında gezdirdi ama sadece bir seçenek vardı. Yarı çözülmüş kıyafetlerini giymeye cesaret edemedi ve bunun yerine sadece vücudunun alt kısmını saran bir havluyla birinci kata indi.
Korktuğunun aksine başka misafir bulamadı. Müdür tezgâhta uyukluyordu. Kwon Taekjoo tezgâha vurduğunda irkilerek uyandı.

“Ah! Sorun nedir?”

“Uluslararası bir arama yapmak istiyorum.”

“Çok pahalıya patlar. Her şey yolunda mı?”

“Önemli değil. Kartla ödeme yapabilirim, değil mi?”

Sahibi dalgın dalgın başını salladı ve tezgâhın arkasından uluslararası bir telefon çıkardı. Uzun zamandır kullanılmamıştı ve tozluydu.
Kwon Taekjoo, nasıl kullanılacağına dair temel adımları öğrendikten sonra telefonu eline aldı. Önce ödeme bilgilerini, ardından ülke kodunu ve sonra da telefon numarasını girdi.
Kısa süre sonra çevir sesi başladı. Annesi hemen cevap verdi. Alo dediğinde sesi tuhaftı, sanki yine onun için endişelenmiş gibiydi.

“Benim. Sen mi aradın?”
diye sordu ve soru bombardımanına tutuldu. Telefonda neden sessizdi, ona ne olmuştu, hasta mıydı? Sanki günlerdir değil de yıllardır ondan haber almamış gibi aşırı endişeliydi.

Kwon Taekjoo buna alışkındı ve “Evet, evet” diyerek onu rahatlattı.

Telefon görüşmesi, onu her gün arayacağına söz verdikten sonra sona erdi. Yorulmuştu ama gözlerini sıkıca kapatıp yorgunluğunu bastırdı. Rahatlarken bile midesi gurulduyordu. Rahatça uyuyabilmek için onu sakinleştirmesi gerektiğini biliyordu.
Tembelce esneyen ve ona sabırsız bir bakış atan pansiyon sahibine kaçamak bir bakış attı.

“Buralarda iyi bir restoran var mı?”

Pansiyon sahibi ayağa kalktı, bu sorudan rahatsız olduğu belliydi. Hafif bir hareketle bir restoranın yerini işaret etti.

Ev sahibi tam oturmak üzereyken Kwon Taekjoo’nun beline bağladığı havlu çözüldü. Durdurmaya fırsat bulamadan yere düştü. Kwon Taekjoo, bacaklarının arasına bakan işletme sahibinden bir iyilik daha istedi.

“Sanırım benim kıyafete de ihtiyacım olacak.”

…….

Kwon Taekjoo boş restoranda oturup etrafına bakındı ve pansiyon sahibinin onu neden böyle kötü bir yere yönlendirdiğini merak etti. Belki de sadece yerel halkın bildiği gizli bir mücevherdi. Kendini teselli etmeye çalışırken restoran sahibini görünce fikrini değiştirdi. Pansiyon sahibinin adı İvanoviç ise, restoran sahibinin adı da İvanova olmalıydı. Saç stilleri biraz farklıydı ama birbirlerine benziyorlardı.

Menü yok gibiydi. Sipariş de alınmıyordu. Kwon Taekjoo’yu yalnız bırakan restoran sahibi, ona istemediği yemeği servis etti. Bir lahana çorbası olan pancar çorbası ve Rus köftesi olan pelmeni. Kafası karışmış gibi görünse de ev sahibi bir duvarı işaret etti. Üzerinde Kahve, Votka ve Kvas yazıyordu. Kwon Taekjoo geleneksel bir içecek olan kvası seçti ve önce yemeğin tadına baktı.

Bir ısırık alır almaz, kuzu etinin karakteristik tadını algılayabildi. Ancak, insan acıktığında her şey yenilebilir hale geliyordu. Alnının ortasında bir kırışıklıkla yemeği zorla ağzına götürdü. Susadığında ise kvas suyunu yuttu.

Kuru kuru yutkunarak kafasını boşaltmaya çalıştı. Rusya’ya ayak bastığından beri içine cin girmiş olduğu belliydi. Başka türlü işlerin bu kadar kötüye gitmesine imkân yoktu. Yetkin olmadığı bir göreve atanmış, Rusya’daki ilk gününde kaçırılmış, üçüncü gününde bir bombalı saldırıda eşyaları havaya uçurulmuş ve kısa bir süre önce neredeyse boğuluyordu. Ortağı hiç yardımcı olmamıştı ve Kwon Taekjoo onun ellerinde ölmediyse şanslıydı. Hayatında hiç bu kadar şanssız olmamıştı. Belki de şimdi her şey bir anda yüzüne vurmaya başlamıştı.

Midesi çalkalandı ama kendini sakin kalmaya zorladı. Geçmişten pişmanlık duymanın bir anlamı yoktu. Aksine, geleceği düşünmek daha yapıcıydı. Öncelikle hayatta kaldığını karargâha bildirmeli, operasyonun gidişatı hakkında bilgi vermeli, ek destek almalı ve ardından Rusya’dan defolup gitmeliydi. Birdenbire Psikh Bogdanov tarafından hedef alındığına göre, başka kimsenin onu aradığından emin değildi. Güvende olsa bile, durumu değerlendirmek için hiçbir zaman geç değildi.

Ama merkezle nasıl bağlantı kurabilirdi? İletişim cihazı kaybolmuştu ve Kwon Taekjoo’nun burada olduğu çok gizliydi. Bırakın elçiliği, Güney Kore göçmenlik yetkilileri bile bilmiyordu. Rusya’dayken Kwon Taekjoo’nun kimliği kesinlikle Hiro Sakamoto’ydu. Ancak Japon elçiliğine gitmesi mümkün değildi.

Peki ya şimdi? Bu konuda ne düşünürse düşünsün, tek yol Zhenya’dan geçiyordu. Sorun şu ki, onun iletişim bilgilerine sahip değildi. Ne zaman geleceğini, nerede buluşabileceklerini ya da ona nasıl ulaşabileceğini bilmiyordu çünkü Zhenya ona hiçbir şey söylememişti. Onun da bir planı yoktu. Tek yaptığı Kwon Taekjoo’ya bir kart vermekti. Kwon Taekjoo’nun nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu.

“Lanet olsun.”

Başını sallayarak çatalını yere bıraktı. Artık bir nebze tatmin olduğu için, tatsız yemeği yutacak iradeye sahip değildi. Hesabı aldı ve kasaya yöneldi, tam o sırada arkasındaki kapının zili çaldı. İki polis içeri girdi.

Restoran sahibine yakın görünüyorlardı ve dostça selamlaşıyorlardı. Kwon Taekjoo oturacak bir yer buldu. Restoran sahibi tanıdık bir tavırla bardakları ve votkayı getirdi, ardından masada biraz sohbet etti ve güldü. Kasaya ulaşması uzun zaman aldı.

“3,000 ruble.”

İstediği para miktarı gülünçtü. Bin ruble bile fazlasıyla yeterli olurdu. Yüzündeki ifade hem utanmaz hem de kendinden emindi. Yemeğin kalitesinden fiyatına kadar her şey kabul edilemezdi ama Kwon Taekjoo’nun tartışacak enerjisi yoktu.

Zaten para onun değildi.
Olay çıkarmadan kartını uzattı.

Restoran sahibi bariz bir isteksizlik gösterdi. Ancak parası olmadığını söyledikten sonra istemeye istemeye kartı kabul etti. Bir süre bekledi ama kart okuyucuda bir sorun var gibiydi. Kartı birkaç kez okuttuktan sonra restoran sahibi Kwon Taekjoo’ya baktı ve hemen polislerin masasına gitti, ardından tekrar ona bakarken kulaklarına bir şeyler fısıldadı.

Kwon Taekjoo’nun gözleri polislerin gözleriyle buluştu. Nedense bakışları düşmancaydı. Onun hakkında mı konuşuyorlardı?

Çok geçmeden memurlardan biri oturduğu yerden kalktı. Kwon Taekjoo ona yaklaşırken şaşkın bir ifadeyle baktı.

“Bana bir şey için mi ihtiyacınız var?”

“Sizinle biraz konuşabilir miyiz efendim?”

Bu sırada başka bir memur yaklaşarak Kwon Taekjoo’nun etrafını sardı ve kolundan tuttu. Ne haltlar dönüyordu burada? Tüm bu gelişmeler çok saçmaydı.

Ortada bir yanlış anlaşılma var gibiydi, sakin bir konuşmayla çözülebilecek bir yanlış anlaşılma. Tek sorun, yapay derisini çıkarmış olmasıydı, bu yüzden Hiro Sakamoto olduğunu iddia edemezdi. Gerçek kimliğini de açıklayamazdı. Ne pahasına olursa olsun karakola gitmekten kaçınmalıydı.

Onlardan kurtulup kaçmalı mıydı?

Meseleyi kendi elleriyle halledebilirdi ama kaçarak hakkında hiçbir şey bilmediği suçlamaları kabul etmekten ve Rus polisini kendisine karşı kışkırtmaktan korkuyordu. Saklanırken ihtiyacı olan son şey daha fazla takipçiydi.

Sakince önce amaçlarının ne olduğunu sordu.

“En azından nedenini bilmem gerekmez mi?”

“Kullanmaya çalıştığınız kartın çalıntı olduğu bildirildi, efendim.”

Ne? İmkânsız. Kartı daha önce hostelde kullanırken hiç sorun yaşamamıştı. Restoran sahibi inanamayan Kwon Taekjoo’ya kart okuyucuyu gösterdi. Aslında, bir uyarı mesajı gösteriyordu.

“Şimdi, etrafta dolanmayı bırakın ve bizimle gelin.”

Polis memuru şaşkın Kwon Taekjoo’ya ısrar etti. Ne yapması gerekiyordu ki? Bu şekilde götürülürse, birkaç kez daha mahvolurdu. Artık merkezle irtibatını kaybettiğine göre, herhangi bir destek beklemesi imkânsızdı. İki adamı alt etmenin ve kaçmanın tek yolu bu muydu? O düşünürken, onlarla gitmesi için ısrar eden polis memuru onu kelepçelemeye başladı. O anda Kwon Taekjoo kolunu kaldırdı.

“… Keuk!”

Elinin tersiyle polisin yüzüne vurdu ve ardından göğsüne bir dirsek attı. İri yapılı polis burnunu ve göğsünü tutarak çaresizce yere düştü. Kalın parmaklarından kırmızı kan fışkırırken, onu izlemekte olan gizli ortağı iri gözlerle ona doğru koştu.

“Seni serseri!”

Kwon Taekjoo onun kolunu çekip karnına tekme atmaya çalıştı ama kapının kendine özgü zil sesi duyuldu. Görünüşte masum bir hareketle uzun bir bacağını havaya kaldırmış olan Kwon Taekjoo ve cevap vermek üzere olan polis memuru donup kaldı.
Tam zamanında Zhenya restorana girdi. Kwon Taekjoo tanıdık bir yüz görünce rahatladı. Kartın sahibi sonunda geldi diye düşündü.

Saldırı pozisyonunu terk ederek doğruldu. Ancak karşısındaki polis hemen bir vücut darbesi indirerek Kwon Taekjoo’yu yere düşürdü. Göz açıp kapayıncaya kadar bilekleri arkasından tutturuldu ve kelepçelendi. Yerde çaresizce yatan Kwon Taekjoo başını kaldırıp Zhenya’ya baktı. Polis memuru bu kanlı durumun çözülmesine yardımcı olduğu için Zhenya’ya başıyla selam bile verdi.

Ancak Zhenya sadece yavaşça restoranın içini inceledi. Kwon Taekjoo durumu değerlendirdiğinden emindi ama aceleci olmamanın da bir yeri ve zamanı vardı. Vücudu kaba bir şekilde kaldırılmıştı. Kwon Taekjoo’nun iki bileğini kelepçeleyen polis derin bir nefes aldı ve yeni ayağa kalkmış olan meslektaşına iyi olup olmadığını sordu. Burnu kanayan polis sadece güldü ve Kwon Taekjoo’ya yaklaştı. Kızgınlığı sırtını sıvazlamasından belliydi.
Kwon Taekjoo hâlâ yerinde kalarak direniyordu. Hâlâ düşünceli bir halde duran Zhenya’ya baktı.

“Acele edin!”

İri yarı polis tedirginlikle bağırdı. Kwon Taekjoo hareketsiz kaldığında, saldırmaya hazır bir şekilde elini kaldırdı. Kocaman bir yumruk yüzüne inmek üzereydi ki hızlı bir şey hafifçe yolunu kesti.

“…Agh!”

Görüşü engellenen Kwon Taekjoo neler olduğunu göremedi. O farkına varmadan Zhenya heybetli bir duvar gibi önünde durdu. Kwon Taekjoo’ya saldıran polisin boğazına bir elini yerleştirdi. O kadar sert sıktı ki polis memurunun yüzü bir an için mosmor oldu. Şişkin gözleri her an yerinden fırlayacakmış gibi bakıyordu. Zhenya, nefes nefese kalmasına neden olan bir hareketle polisi bıraktı ve bu basit hareketle zorba polis çaresiz kaldı. Kafasına kan hücum ederken yüzü ve boynu kıpkırmızı oldu.

“Bir dakika konuşun benimle.”

Zhenya memurlara baktı ve yumuşak bir sesle talepte bulundu. İki temkinli memur şaşkınlıkla birbirlerine baktı. Uzun bir duraksamadan sonra içlerinden biri başını salladı. Zhenya Kwon Taekjoo’ya baktı ve sessizce memurun peşinden dışarı çıktı.

Bu sırada Kwon Taekjoo pencerenin yanında oturuyordu. Pencereden dışarı baktı ve Zhenya’nın memurla konuştuğunu gördü. Zaman zaman profesyonel bir gülümseme takınıyor ve konuşmayı zahmetsizce sürdürüyordu. Kwon Taekjoo, Zhenya’nın ağzının şeklinden ne söylediğini tahmin etmeye çalıştı ama bu kolay değildi. Yanındaki polis memuru Zhenya’nın gözüne girmek için onu pohpohlamaya devam ediyor, ne zaman konsantre olmaya çalışsa sarkık poposu Kwon Taekjoo’nun görüş alanını işgal ediyordu.

Çok geçmeden Zhenya ve polis memuru restorana döndü. Kwon Taekjoo bir açıklama için Zhenya’ya baktı. Piç herif sadece omuz silkti. Ona eşlik eden polis memuru da meraklı meslektaşına pek bir açıklama yapmadı. Sadece çenesiyle Kwon Taekjoo’yu işaret etti ve ona beklenmedik bir emir verdi.

“Gidebilirsin.”

Kwon Taekjoo, Zhenya’nın tatmin olup olmadığını anlamak için gözlerini ona çevirdiğini fark etmekten kendini alamadı. Hemen bileklerindeki kelepçeler çıkarıldı.

İki polis memuru kısa bir süre sohbet ettikten sonra restorandan ayrıldılar. Her şeyi görmüş olan işletme sahibi şaşkına dönmüştü. Kwon Taekjoo da şaşkındı.

“Ne yaptın sen?”

“Hiçbir şey. Sadece içki için biraz para verdim.”

Bu kayıtsız bir yalandı. Kwon Taekjoo şüphelenerek kollarını kavuşturdu ve Zhenya’yı dikkatle inceledi. Piç kurusu sadece durgun bir şekilde gülümsedi ve onun bakışlarına karşılık verdi. Her zaman böyle gülümserdi. Kwon Taekjoo garip bir gözdağı hissine kapıldı. Bu sessiz tavrın onun gerçek doğası olmadığı şüphesinden kurtulmak zordu.

Rahat görünmesine rağmen tembel değildi. Cesur ve aceleciydi ama düşünmeden hareket etmiyordu. Kwon Taekjoo onu nasıl bulacağını merak ediyordu ama bu arada o da bu kadarını düşünmüştü. Birbirlerini bulamazlarsa kartın nerede kullanıldığının izini sürmeyi ve ardından çalındığını bildirmeyi planlamış olmalıydı. Karşısındakinin mahcubiyetini hesaba katmamıştı bile. Kişiliği hiç de iyi değildi. Bogdanov’un arabası olmasına rağmen, içinde ortağının olduğu açıktı. Yine de hiç tereddüt etmeden makineli tüfeğini ateşlemişti.

Zhenya, Kwon Taekjoo’nun şüpheli bakışlarından rahatsız olmadı. Bunun yerine, sanki onu daha da kışkırtmak istiyormuş gibi küstahça davrandı. Bu manzara o kadar tatsızdı ki Kwon Taekjoo açıkça alaycı olmaktan kendini alamadı.

“Seni bu kadar meşgul eden neydi ki şimdiye kadar gelemedin?”

“Neden, beni yanında tutmak mı istiyorsun?”

Hayır. Kwon Taekjoo onun iki kulağını da koparıp ağzına dikmek istiyordu.

.
.
.

Taekjoo çok eğlenceli biri akdjjfskks

Yorum

0 0 Oylar
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
7 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Annebelle_z
Annebelle_z
1 gün önce

Sonunda giriş yaptım teknoloji ile savaşım hiç bitmiyor 😂

Annebelle_z
Annebelle_z
Cevaplamak için  Rainbow Novel
23 saat önce

Henüz o kadar süper değilim avatarı değiştiremiyorum bir türlü ya😂

ʕ -ᴥ•ʔ♡
Cevaplamak için  Annebelle_z
19 saat önce

Merhaba belki yardımım dokunur diye geldim☝🏻💐
Purofil resminizi değiştirmek jstiyorsanız, ilk olarak ust sağ köşeye giriş yaptığınız purofil yerinden “purofili düzenleye girin” daha sonra renkler sıralanmış bir sayfaya giriceksiniz, aşağıya doğru kaydırdınız da purofil görseli denilen bir yer görüceksiniz altındaki mavi olan linke tıklayın. Gravatar denilen bir sayfaya gelince mavi olan hemen başlayın kutusuna basın.daha sonra tekrar purofilim denilen bir yere gelince, alttan avatar kısmından purofil resminizi ayarlayabilirsiniz ✨ orada saten görsel yükla ya da kamera diye seçenek veriyor. Umarım yardımcı olabilmişimdir💁🏻‍♀️

ʕ -ᴥ•ʔ♡
Cevaplamak için  Rainbow Novel
19 saat önce

Elbette yardımcı olabildiysem ne mutlu 🥰💝💝

Annebelle_z
Annebelle_z
Cevaplamak için  ʕ -ᴥ•ʔ♡
19 saat önce

Ne demek olabilmişimdir çok yardımcı oldun teşekkürler ☺️🌼

7
0
Düşüncelerinizi duymak isterim, lütfen yorum yapın🫶x

Ayarlar

Karanlık Modda Çalışmaz
Sıfırla