Uyarı: Bu bölüm tecavüz, küfür ve işkence gibi tetikleyici unsurlar içermektedir.
.
.
.
Wu Ruo, uyandığında evinin avlusundaydı. Kendini, kolları ve bacakları demir zincirlerle dik bir kirişe bağlı olarak buldu. Demir zincir ve demir kiriş, kaçamasın diye karmaşık rünlerle büyülenmişti.
Kafa karışıklığıyla kalın zincirleri çekiştirdi. En son hatırladığı şey, avluda arkadaşları ile şarap içiyor oluşuydu.
Peki şu an niye bağlıydı?
Arkasından tanıdık bir ses duydu.
“Demek uyandın!”
Ve sonrasında tanıdık sesin sahibi ona doğru geldi. Bu kişi arkadaşı Ruan Zhizheng’di.
Wu Ruo zincire asılarak sordu, “Bu sefer nasıl bir oyun oynamak niyetindesin?”
Ruan Zhizheng ile birlikte büyümüşlerdi. Kardeş gibiydiler. Ne olursa olsun ona yardım edebilecek tek kişi oydu.
Ancak Ruan Zhizheng ciddi bir tavırla konuşmaya başladı,
“Sana sadece bir kez soruyorum. Gölge Hırsızlığı’nın gizli kitabı nerede? “
Wu Ruo kaşlarını çattı, “Gölge Hırsızlığı diye bir kitabımın olmadığını gayet iyi biliyorsun.”
Gölge hırsızlığı tekniğinin sırlarını biliyordu. Ancak elinde sadece bildikleri vardı. Gölge Hırsızlığı kitabı ya da benzeri bir şeyi gerçekten de yoktu.
Söylentilere göre, Gölge Hırsızlığı’nda ustalaşan herkes dünyaya hakim olabilirdi. Söylentiler zamanla insanları daha da çılgınlaştırdı. Büyük mezheplerden insanlar bile bu gücün sırrını öğrenmek istiyordu. Wu Ruo da zamanında Gölge Hırsızlığı’nın büyük bir yetenek olduğunu düşünmüştü. Ama gerçek şuydu ki, bu beceriye tam olarak hakim değildi.
Sırrı 25 yaşındayken elde etmişti. Ondan önce, efsunculuk*(Xiulian) uygulayamayan tam bir ezikti.
Bir gün, Uzun Ömür Kaplamasını kazara kırdı. İşte o vakit, daha önce neden efsunculuk yapamadığını anladı. Çünkü doğduğunda bir şekilde yetenekleri mühürlenmişti. Becerilerini tekrar açığa çıkarmanın tek yolu, Uzun Ömür Kaplamasını kırmaktı.
Uzun Ömür Kaplamasını kırdıktan sonra, bir dizi efsun yeteneği ortaya çıkmıştı. Ve gizlenmiş her becerisi geri gelirken, Gölge Hırsızlığı ‘nın detaylı anlatım yeteneğini de beraberinde getirmişti.
O zamandan sonra efsunculuk yapmaya başlamıştı.
Ruan Zhizheng, gardiyanlara kapının yanından seslendi,
“Çıkarın!”
“Emredersiniz!”
Dört gardiyan, ağızları beyaz bir bezle bağlanmış orta yaşlı bir çifti Wu Ruo’nun yanına doğru tekmelediler. Yaşlı çift çaresizce dizlerinin üstüne çöktü.
“Baba! Anne!” Wu Ruo, ailesini görünce hem şaşırdı, hem de sinirlendi,
“Zhizheng, bu hiç de hoş bir oyun değil. Ailemi derhal bırak.”
Wu Ruo’nun ailesi, kirişe bağlanmış oğullarını gördüklerinde kedere boğuldu.
Ruan Zhizheng büyük bir kılıcı yukarı kaldırdı. Tereddüt etmeden Wu Ruo’nun babasının kolunu tek hamlede kesti. Wu Ruo’nun babasının gözleri acıyla açıldı. Sıktığı dişlerinin arasından dudaklarından boğuk bir inleme yükseldi.
“Ahhh…”
Olanları gören Ruo’nun annesinin göz bebekleri dehşetle büyüdü, bir an sonra onu tutan gardiyanları ittirerek koşmaya çalıştı. Çabaları ve çırpınışları boşunaydı. Gardiyanlar onu zorla dizlerinin üzerine yıktılar. Kadın ellerini başına sarıp tıkalı ağzından boğuk sesler çıkararak ağlamaya başladı.
Wu Ruo donup kalmıştı. Tüm bunların gerçekliğini sorgularken dün gece çok fazla içip içmediğini düşünüyordu. Neler olduğunu anlayamayacak kadar zihni boştu.
Ruan Zhizheng, Wu Ruo’nun babasına küçümsemeyle baktı. Ayağıyla yaşlı adamın diğer elini ezerken, “Wu Ruo,” diye seslendi, “Sır hakkında hiçbir şey söylemezsen alacağın tek karşılık bu!”
Ruo’nun babası o kadar acı çekiyordu ki kesilen kolu oluk oluk kanamaktaydı.
Wu Ruo dehşetle fısıldayarak, “Ruan Zhizheng, sen…” diyebildi.
“Hala bir şey söylemeyecek misin?”
Ruan Zhizheng bu kez kılıcı Wu Ruo’nun babasının boynuna doğru kaydırdı.
Saniyeler içinde kesilen baş yere düştü. Kan her yere sıçrayarak odayı kızıla boğdu.
Wu Ruo’nun annesinin dudaklarından bir feryat koptu. Onu yakalayan gardiyanlardan kurtuldu ve kendisini kocasının cesedinin üstüne attı. İçler acısı bir yakarış, avlunun duvarlarında yankılandı.
Babasının cansız bedenine boş boş bakarken bile, Wu Ruo hala arkadaşının babasını öldürdüğüne inanamıyordu.
Tüm hayatı boyunca, bu arkadaşı babasına sevgiyle, ‘Amca!’ demişti.
Ancak yüzüne sıçrayan kanın sıcaklığı, rüya gördüğünün değil, hepsinin gerçek olduğunun kanıtıydı.
Zinciri çılgın bir öfkeyle çekti ve kükredi,
“Ruan Zhizheng, seni piç! Babamı öldürdün! Seni gebertip cesedini çiğnememi bekle!”
Ruan Zhizheng ona kötü ve acımasızlık dolu gözleriyle baktı. Eğilip bıçağı annesinin boynuna dayadı,
“Hala bir şey söylemiyorsan, bir sonraki kişi annen olacak!”
Wu Ruo öfkesine rağmen paniğe kapıldı,
“Sana kendim hakkında her şeyi anlattım. Senden gizli sırrım olmadığını bilmiyor musun? “
“Gizli gücünün annenden bile önemli olduğu anlaşılıyor demek!”
Ruan Zhizheng büyük bıçağı tekrar kaldırdı.
Wu Ruo inanamayarak sesini yükseltti,
“Hayır! Bunu yapamazsın! Ruan Zhizheng, senin şerefin gizli bir kitaptan daha mı önemliydi? Bunca zaman arkadaşımdın, nasıl bu hale gelebildin!”
“Arkadaşlık mı?” Ruan Zhizheng homurdandı, “Gerçekten sana arkadaş olarak yaklaştığımı mı düşünüyorsun? Biliyor musun? Ezik olduğun için sana yaklaşmıştım. Efsunculuk yeteneğin yoktu. Senin yanındayken kendimi çok güçlü hissediyordum.”
Konuştukça, daha da sinirleniyor gibiydi.
“Sonra kanlı bir sebepten dolayı, bir şekilde Efsunculuk uygulamayı başardın. Hatta kendini geliştirerek daha da iyiye gitmeye başladın. Artık seninle karşılaştırıldığında, ben sadece bir köpek kadar aptalım. İnsanlar bana gülerek bakıyor ve zorbalık ediyor.”
Wu Ruo korkuyla haykırdı, “Yapma! Annemi öldürme! Sana istediğin becerileri vereceğim. Annemi bıraktığın sürece sana herşeyi vereceğim.”
“Hala böyle güzel olmasının hatrına, onun hayatını bağışlayacağım. ” Ruan Zhizheng bıçağını geri çekti ve dört gardiyana dönerek, “Alın, ödülünüz!” dedi.
“Teşekkür ederiz efendim!”
Dört gardiyan Wu Ruo’nun annesini sürüklerken güldüler,
“50 yaşında bir kadın olmasına rağmen inanılmaz derecede güzel. Bir genç kız kadar güzel!”
Gardiyanlardan biri Ruo’nun annesinin yüzünü öptü, biri yeşil kuşağı ortaya çıkana kadar kıyafetini açtı, biri eteğini parçaladı ve diğeri aletini çıkarmak için kendi pantolonunu sabırsızlıkla aşağı indirdi.
Ruo’nun annesi kaçmaya çalıştı, ancak dört gardiyanlar aç köpek gibiydi. Onu yemek masasına bastırdılar.
Pantolonunu çıkartan gardiyan kendini kadının üstüne attı, aletini içine sokup sertçe ittirmeye başladı.
O andan itibaren tüm avlu ahlaksız kahkahalarla doldu.
Wu Ruo aklını yitirmek üzereydi. Karşısındaki bu manzara kanını dondururken, delirmiş gibi bağırıyordu.
“Anneme bunu yapmaya nasıl cüret edersin piç kurusu! Seni parçalara ayırıp etini sökeceğim!” Ağzı kupkuru nefesi sökülürcesine bağırdı, “Kimse yok mu… yalvarırım… yardım edin!!”
“Pes et artık! Kimse gelmeyecek. ” dedi Ruan Zhizheng alayla, “Tüm Wu klanı ölmeni istiyor. Seni niye kurtarsınlar ki? “
Wu Ruo inanmayı reddetti, “İmkansız! Bana bunu yapmazlar!”
Ama Ruan Zhizheng yalan söylüyorsa, niye hala kimse onları kurtarmak için gelmemişti? Sonuçta, yüksek sesle bağırıyordu.
“Amcaların babanı kıskanıyor çünkü baban kadar mükemmel degillerdi. Baban onlar yüzünden bütün gücünü kaybetti. Ağabeyin Wu Zhu’nun da nasıl öldüğünü bilmek ister misin? “
Ruan Zhizheng, yıllar önce ölen abisi Wu Zhu’dan bahsetmeye başladı, “Wu ailesi, yeteneklerini kıskandıkları için efsunculuk uygulaması sırasında onu öldürmesi için birine rüşvet verdi.”
“Sana inanmıyorum. Aile bağımızı bilerek sabote ediyorsun.”
Wu Ruo amcalarının bu kadar acımasız olabileceğine inanamıyordu.
“Ve sevgili kız kardeşin Wu Xi! Damadınız Ba Se’yi ona bir aşk laneti koyması için ikna ettiler. Bu yüzden kız kardeşin onunla evlenmeyi kabul etmişti. Ba Se onu kuklası yaparken trajik bir kaza sonucu öldü. “
“Yalan söylüyorsun, uyduruyorsun!” diye bağırdı Wu Ruo.
“İnan ya da inanma! Wu klanı seni kurtarmayacak zaten. Hatta belki sana işkence etmemi izlemek için bir yerde saklanıyor bile olabilirler. ” diye acımasızca sırıttı.
Birdenbire gardiyanlardan biri küfrederek homurdandı.
Wu Ruo’nun artık dayanamayan annesi, onu taciz eden gardiyanın kasıklarını tekmelemişti. Sonra tüm gardiyanlardan kurtulmak için mücadele etti ve duvara doğru koştu.
Wu Ruo korkuyla seslendi, “Hayır! Anne! Yapma!”
Wu Ruo’nun annesi tereddüt etmeden başını duvara vurdu. Kemiğin çatırdayan kırılma sesi odada yankılandı. Kadın yere yığıldığında Ruo’ nun sessizliği çığ gibi büyüdü.
Gardiyan nefesini kontrol ettikten sonra “Ölmüş.” dedi.
Wu Ruo bir zamanlar arkadaşı olan adama dönerken, gazabı gözlerinden taşıyordu.
“Ruan Zhizheng, seni iblis! Seni cehenneme göndereceğim! Yakanı bırakacağımı mı sanıyorsun!”
İntikamla yanıp tutuştu. Küfrederek büyülü zincirlere daha fazla asıldı. Gerekirse kollarını kendi elleriyle koparacak, bu zincirlerden kurtulacaktı.
Ruan Zhizheng, “Ah, ne hoş!” diyerek karşısına diz çöktü, “Aslında, sırrın olmadığını biliyordum. Ama bu sana işkence etmem için iyi bir bahaneydi. Bu kadar acı çektiğini görünce çok eğleniyorum. Haykır! Daha yüksek sesle bağır! Ne kadar acı çektiğini sesin yüksek çıktığında daha iyi bilebilirim.”
Büyük kılıcı kaldırdı ve Wu Ruo’nun sağ bacağını tek hamleyle kesti.
Wu Ruo, neredeyse bayılmasına neden olan bir acıyla inledi.
“Hahaha…”
Aniden duvar tarafından biri gülmeye başladı, “Wu Ruo, Wu Ruo! Artık acının ne demek olduğunu biliyorsun. “
Ruan Zhizheng duvarın dibindeki gizemli kişiye sordu, “Shifu*, şimdi mutlu musun?” (Shifu, Usta-Öğretmen)
Kişi siyah bir pelerin giyiyordu. Gölge yüzünden yüzünü görmek zordu.
“Mutluyum. Hem de çok mutlu. Ona daha fazla işkence et. ” Acımasız bir şekilde ekledi, “Onu yaşat ama ölmeyi isteyecek şekilde!”
“Anladım.”
Ruan Zhizheng bu kez Wu Ruo’nun sağ elini kesti. Wu Ruo acıya dayanamayarak bilincini kaybetti. Ruan Zhizheng, üzerine soğuk su dökerek, çok geçmeden onu geri uyandırdı.
Gizemli kişinin sesi nefret doluydu. “Gözlerinden nefret ediyorum. Onları çıkar.”
Wu Ruo, “Kimsin?” diye umutsuzca fısıldadı.
Ruan Zhizheng’in önceden bir Shifusu olduğunu hiç bilmiyordu.
“Kim olduğumu bilmeyi hak etmiyorsun!”
Ruan Zhizheng, bir hançerle Wu Ruo’nun gözlerini hedef aldı. İnsanların bakmaya kıyamadığı güzel gözler yuvalarından çıkarıldı. Geride kalan iki delik kanla doldu.
Wu Ruo bir kez daha acı yüzünden bilincini yitirdi.
“Hala nefes aldığından emin ol.” dedi gizemli kişi.
Ruan Zhizheng, Wu Ruo’ya büyülü bir hap verdi ve onu uyandırdı.
Wu Ruo, bugün gerçekleşenlerin hepsinin kilit noktası olduğunu düşündüğü gizemli insanla yüzleşti.
“Bizden nefret etmen için sana ne yaptık?”
“Ne yaptık ha?” kişi küçümseyerek devam etti, “Sana bunu eğer yeniden hayata dönmeyi becerirsen, bir sonraki hayatında söyleyeceğim. Zhizheng, dilini de kes! Sesini duymak istemiyorum. “
“Elbette.”
Ruan Zhizheng, Wu Ruo’nun çenesini sıktı ve gardiyana dilini çıkarmasını emretti.
O anda birisi uzaktan bağırdı,
“Yardım edin! Hei Xuanyi!!! Hei Xuanyi… O burada! “
Gizemli kişi iç çekti, “Hei Xuanyi burada! Hadi gidelim.”
Wu Ruo sessizce acı acı güldü.
Hei Xuanyi…
Yüzüne bile bakmadığı kocası gelmişti.
Fakat ne yazık ki, çok geç kalmıştı.
Wu Ruo’yu geride bırakmak istemeyen Ruan Zhizheng, ayrılmadan önce Wu Ruo’yu kalbinden bıçakladı ve bedenini ateşe verdi.
Wu Ruo, akıl almaz acıların pençesindeyken, son nefesi ile lanet okudu.
“Ben, Wu Ruo! Ruhumla yemin ederim ki; Asla yeniden doğmayacağım! Ölüp bir hayalete dönüşecek ve sonsuza dek bize bunu yapanlara musallat olacağım! Hepsini büyük acılar içinde yaşatacağım!”
…
.
.
.
Novelimizin mangası var resimler oradan okumak isteyenler için ismi: Abondened Wife’s Pain