Wu Yu, yakınlardaki Wu Ruo ve Hei Xuanyi’yi görmedi. Elinde fenerle bir şey ararken tüm dikkati bahçenin her karışına verilmişti, “Hala üzerimde olan şey nasıl şimdi kayboldu? Nereye düştü? ”
Paniğe kapılmaya ve hatta bahçedeki çiçekleri ve çimleri çekmeye başladı.
“Yu, ne arıyorsun? Bir süredir meşgulsün.” Ruan Lanru aceleyle Wu Yu’ya doğru yürüdü, “Sana yardım edebilirim.”
Wu Yu bir saattir çılgınca bir şey arıyordu.
Wu Yu, Ruan Lanru’yu kaba bir şekilde itti, “Git başımdan! Beni rahatsız ediyorsun!”
Wu Qianli yaklaştı ve sordu, “Yu, ne düşürdün? Bize de söyle. Sana yardımcı olabiliriz.”
“Evet, yardım edebiliriz. Hepimiz ararsak daha hızlı olur.” dedi Ruan Lanru.
Wu Yu dimdik ayağa kalktı ve dikkatli bir şekilde onlara baktı, “Söyleyeyim mi? Benden malımı çalabilmeniz için, değil mi?”
Wu Qianli ve Ruan Lanru şok oldular, “Bunu sana düşündüren ne? Annen ve ben senin eşyalarını çalmayız oğlum.”
Wu Yu bağırdı, “Olmaz gidin!”
Ruan Lanru ve Wu Qianli onun bağırmasıyla irkildi.
“Qianli, Yu’nun nesi var?” Ruan Lanru endişeliydi, “Daha önce bize hiç bağırmamıştı. Neden delirmiş gibi bize bağırıyor?”
“Belki de morali bozuktur. Ne de olsa bugün rekabeti kaybetti.” dedi Wu Qianli alçak bir sesle.
Ruan Lanru kaşlarını çattı, “Yardımımıza ihtiyacı olmadığına göre şimdi gitmeliyiz. Yas salonunu çok uzun süre terk ettiğimiz için bizi yargılayabilirler.”
“Mm.”
Döndüklerinde avlunun girişinde Wu Ruo ve Hei Xuanyi’yi gördüler.
Ruan Lanru öfkeyle konuştu, “Hepsi senin hatan Wu Ruo!” (Kanser oldum tamam ölün, reis haklı cümleten kurtulalım)
Wu Yu, Wu Ruo’nun adını duyar duymaz doğruldu. Wu Ruo’ya doğru sıçradı. Wu Ruo’nun ellerini tutacakken Hei Xuanyi tarafından durduruldu.
Kükredi, “Wu Ruo, sendin! Değil mi?”
“Benimle ne derdin var?”
“Yapma! Eşyalarımı çaldın.”
Ruo, “Eşyalarını ne zaman çaldım?” dedi kaşlarını çatarak.
“Senden başka kimse olamaz. Kavga sırasında illüzyonu üzerimde kullandın ve beni taş hakkında konuşmaya ikna ettin.”
Wu Ruo. “……”
Yani Üç Yedi Taş’tan bahsediyordu.
Tüm bunlar Wu Yu’nun Üç Yedi Taş’ı aradığı anlamına geliyordu.
Ne yazık ki, Yeji, taşı çoktan geri almıştı.
Ruan Lanru durumu hiç anlamasa da kükredi, “Bravo sana Wu Ruo! Oğlumun eşyalarını çalmaya nasıl cüret edersin?”
Wu Ruo alay etti, “Eşyanı kaybetmene sebep olan hatan için beni mi suçluyorsun? İronik değil mi? Bir şey kaybedersem bu benim de seni suçlayabileceğim anlamına mı geliyor?”
“Sensin! Eminim.” dedi Wu Yu yüksek sesle, “Wu Ruo, o taşı bana geri ver. Benim için çok değerli.”
Sesleri bahçedeki herkesin dikkatini çekti. Wu Bufang ve Wu Qianqing aceleyle yanlarına geldiler.
“Hâlâ kavga etme derdinde misiniz?”
“Büyükbaba, Wu Ruo oğlumdan bir şey çaldı.” dedi Ruan Lanru.
Wu Bufang şok oldu, “Wu Ruo, Wu Yu’dan mı çalmış?”
“Evet.”
Wu Qianqing, Wu Ruo’ya sordu, “Ruo, neler oluyor oğlum?”
Wu Ruo gözlerini devirdi, “Xuanyi ve ben içerideki ezici üzüntü yüzünden temiz hava almak için dışarı çıktık. Sonra Wu Yu beni eşyasını çalmakla suçladı. Büyük büyükbaba, az önce babamla ben buraya geldiğimizde sen de oradaydın.”
“Evet.” Wu Bufang kaşlarını çattı, “Wu Yu siz gelmeden çok öncesinde bir şey arıyordu. Bu nedenle, o şeyi uzun zaman önce kaybetmiş olmalı. Ama Wu Ruo biraz önce geldi. Wu Yu’dan o şeyi alması imkansız.” (Hayret ettim dede bu sen misin)
“Oydu! Eminim!” Wu Yu çılgınca bağırdı, “Wu Ruo taşımı çaldı.”
Sonra yalvardı, “Ruo, sana yalvarıyorum. Lütfen taşı bana geri ver. Benim için çok değerli. Onsuz yaşayamam. Sana yalvarıyorum.”
Sonra diz çökerek Wu Ruo’ya yaltaklanmaya devam etti.
“……”
Görünüşe göre Wu Yu aklını kaybetmişti.
Ruan Lanru için oğlunun Wu Ruo’ya secde ettiğine inanmak zordu. Bu nedenle Wu Ruo’dan daha çok nefret ediyordu ve onun oğlundan çaldığından emindi, “Wu Ruo, onu geri ver!”
Wu Qianli tehdit etti, “Wu Ruo, sana zarar vermemizi istemiyorsan onu Wu Yu’ya geri versen iyi olur.”
Hei Xuanyi ona soğuk bir bakış attı, bu Wu Qianli’yi o kadar çok korkuttu ki bacakları titredi.
“Deli misiniz nesiniz?” Wu Xi koşarak bahçeye kulak misafiri oldu, “Büyük büyükbaba, kardeşimin Wu Yu’dan bir şey çalmadığını kanıtladı. Neden hala onunla uğraşıyorsunuz?”
Ruan Lanru, Wu Bufang’a soğuk bir bakış attı ve homurdandı, “Artık Wu Ruo altıncı seviye bir gelişimci, tabii ki onun adına konuşursun. Yağcı!”
Wu Bufang çok sinirlendi, “Saçmalık.”
Wu Qianqing içini çekti, “Biz burada hoş karşılanmıyoruz. Hadi eve gidelim. Yarın geri geliriz.”
Onlar gitmek üzereyken Wu Yu daha çok heyecanlandı. Ayağa kalktı ve bağırdı, “Gidemezsiniz. Hiçbiriniz yapamazsınız.”
Diğerleri avludan çıktı ve neler olduğunu merak ettiler.
“Wu Yu, sorun ne?”
“Hiçbiriniz gidemezsiniz.” Wu Yu kılıcı kemer kınından çıkardı ve hepsine doğrulttu, “Onu bana ver yoksa hiçbiriniz buradan sağ çıkamazsınız.”
Ruan Lanru ve Wu Qianli orada şok içinde dondular.
Biri konuştu, “Delirdi mi?”
Ruan Lanru öfkeyle söyledi, “Deli olan sensin!”
“Yu, kılıcı bırak! Kimseye zarar verme!”
Wu Yu, kılıcı Wu Qianli’ye savurdu, “Onu bana ver. Yoksa seni öldürürüm!”
Wu Bufang uyardı, “Qianli, dikkat et!”
“Ah!”
Wu Qianli acı içinde çığlık attı. Sol kolu kesilmişti. Kendi oğlunun ona zarar vereceğini hiç düşünmediği için hiç savunma yapamamıştı.
Diğerleri çığlık attı, “Aman Tanrım! Babasının kolunu kesti! Delirmiş olmalı!”
Ruan Lanru korkuyla bağırdı, “Yu, o senin baban. Babanı nasıl kesebilirsin?”
Biri haykırdı, “Bakın. Wu Yu’nun gözleri tamamen kararıyor.”
Herkes baktı ve Wu Yu’nun gözlerinin akının karardığını gördüler.
“Ondan uzak durun! O iblis ruhu ile kirlenmiş. Şimdi kimseyi tanıyamıyor.”
Ruan Lanru öfkeyle ağzını açtı, “Oğlumun iblis ruhuyla kirlenmiş olması imkansız. Wu Ruo ondan çaldığı için çok kızgın olmalı.”
Dediklerini kimse umursamadı. Kim kara gözlere sahip olacak kadar delirebilirdi ki?
“Onu bana geri ver! Onu bana geri ver!”
Wu Yu kılıcı havada savurdu ve neredeyse Ruan Lanru’yu kesecekti.
Wu Bufang’ın sonunda aklı başına geldi, “Onu bağlayın!”
Muhafızlar Wu Yu’yu bir iple bağlamak için öne çıktılar.
Kıdemli Xian, Wu Yu’nun nabzını hissetti, “Vücudunda iblis ruhunu hissediyorum. Gösterdiği belirtilere bakılırsa, kötü bir iblis olmak üzere.”
Biri konuştu, “İblis ruhunu emdiği için çok hızlı terfi edebiliyordu demek!”
“Saçmalık!” Ruan Lanru çılgınca tartıştı, “Oğlum asla iblis ruhunu emmez. Sebebi Wu Ruo olmalı…”
Wu Xi onun sözünü kesti, “Ruan Lanru, her şey için kardeşimi suçlama. Yeter!”
“Ondan başka kim olabilir ki? Yu, Wu Ruo ile tekrar karşılaşana kadar gayet iyiydi.”
Kıdemli Xian başını yana salladı, “İblis ruhu birkaç aydır Wu Yu’nun vücudunda olmalı. Yeni değil.”
Wu Xi dudak büktü, “Duydun mu? İblis ruhu birkaç aydır Wu Yu’nun vücudundaydı. Kardeşimle alakası yokmuş.”
Ruan Lanru hala Wu Ruo’yu suçlamakta ısrar etti, “Elbette bunun Wu Ruo ile ilgisi var. Az önce biri oğlumun iblis ruhu sayesinde çok hızlı terfi ettiğini söyledi. Peki ya Wu Ruo?”
Kırmızı gözleriyle Wu Ruo’ya sert bir şekilde baktı, “Hepimiz onun ruhsal bir gücü olmadığını biliyoruz. Ama birdenbire altıncı seviye bir uygulayıcı oldu. O da iblis ruhu mu emdi?”
Diğerleri anında Wu Ruo’dan uzaklaştı.
“Kardeşiminki farklı bir hikaye. Manevi güçleri daha önce mühürlendiği için gücü test edilemedi.”
“Bu doğru olsa bile, nasıl bu kadar hızlı terfi edebilir?”
Wu Xi. “……”
Ruan Lanru alay etti, “Şimdi söyleyecek bir şeyin yok mu?”
“Çok hızlı terfi aldım çünkü yüce ruh iksiri yedim.”
Diğerleri şaşırmıştı.
İksir’in çok kısa sürede ruhsal gücü bir sonraki seviyeye yükseltmeye yardımcı olabileceği doğruydu. Sıradan yetiştiriciler için bırakın yemek şöyle dursun, bir bakış atmak bile nadirdi.
Herkes imrenerek Wu Ruo’ya baktı. Wu Ruo’nun sözlerinden şüphe duymadılar. Çünkü Wu Ruo’ya gönderdiği nişan hediyelerine bakılırsa Hei Xuanyi’nin olağanüstü zengin olduğu açıktı.
Bu nedenle, Wu Ruo yüce ruh iksirini yediğini söylediğinde, Hei Xuanyi’nin onu Wu Ruo için satın aldığını varsaydılar.
Wu Ruo, önündeki insanları tarayarak konuştu, “İlk yüce ruh iksirini aldığımda birinci seviyeden üçüncü seviyeye terfi ettim. Bana inanmıyorsanız, Kıdemli Xian, vücudumda iblis ruhu olup olmadığını görmek için nabzımı hissedebilirsiniz.”
Diğerleri Wu Ruo’ya daha da kıskançlıkla baktılar.
Üçüncü seviyeye yükselmeleri yıllar alıyordu ama Wu Ruo tek bir iksir yardımıyla başarılı olmuştu.
Kıdemli Xian, Wu Ruo’nun nabzını hissetti ve “Vücudunda iblis ruhu yok!” dedi.
Ruan Lanru, Wu Ruo’ya keskin bir bakış attı.
“Hayır gidemezsin! Hiçbiriniz yapamazsınız! Onu bana geri ver! Onu geri ver!”
Wu Yu’nun gözleri her zamankinden daha koyuydu. Aniden Ruan Lanru’ya uzandı ve onu ısırdı.
Ruan Lanru acı içinde çığlık attı ve kulaklarından biri koptu, “Seni piç!”
Wu Yu’ya sert bir tokat attı!
Wu Yu çılgınca bağırdı, “Seni ölümüne ısırırım! Seni öldürürüm!”
Ruan Lanru, Wu Yu’nun çılgınlığından korkuyordu. Wu Yu’dan hızla uzaklaştı.
“Bunu hak etti.” dedi Wu Xi alçak sesle.
Wu Anyi kalabalığın arkasından alayla güldü, “Ona oğlum derdin, Lanru. Şimdi ona piç diyorsun!”
“Tam bir felaket!” Ağrı kesici alan Wu Qianli, Kıdemli Xian’a ağlayarak döndü, “Oğlumu kurtarabilir misin?” diye sordu.
Kıdemli Xian başını yana salladı, “Üzgünüm, yapabileceğim bir şey yok.”
“Ne yapmalıyız? Böyle olamaz, ölecek.”
Yaşlı Xian sadece içini çekti.
Biri konuştu, “Belki devlet başkanı yardımcı olabilir.”
Wu Qianli’nin gözleri parıldadı.
Wu Bufang tereddüt etti çünkü Wu Chenzi’den yardım istemek istemiyordu. İşler ona kalırsa, daha fazla insan öldürülürdü.
“Avluya geri dönün, yarın tartışırız.” dedi Kıdemli Xian.
Bahçeye döndüler. Wu Ruo ve Wu Qianqing, Wu Xuanran için yas tuttu ve insanlar yeniden ağlamaya başladı.
Wu Qianqing kahroldu. Ne de olsa o tabuttaki babasıydı. Guan Tong onu rahatlatmak için sırtını okşadı.
Mu Xiuwan aniden alay etti, “Kayınpederin öldü. Ama gözlerinde bir damla yaş görmüyorum.”
Wu Ruo ve Wu Xi ona baktı.
Wu Qianqing, Mu Xiuwan’a söyledi, “Anne, babamın yasını tutmak için bize bir dakika verir misin?”
Mu Xiuwan, oğlunun karısının tarafında olduğunu çok iyi bildiği için dişlerini sıkarak başını çevirdi.
Sonrasında ortam tamamen sessizdi.
Muhafızlar, tüm tabutları şafakta Wu malikanesinden ataların salonuna taşıdı.
Atalar salonu yas salonu olarak dekore edilmişti. Yüze yakın tabut alacak kadar büyüktü. Gaoling kasabası yakınlarında bir eğitim gezisinde olan Gaoling’li her Wu ailesi, öğle saatlerinde cenaze törenleri için atalarının salonuna geldi.
Herkesten kaçan Wu Xia bile geldi. Ataların salonundaki yüze yakın tabutu görür görmez gözleri kıpkırmızı oldu, “Anne! Baba!”
Wu Sheng ağlamayı kesip sese baktı ve onayladı, “Wu Xia?”
Wu Xia, Wu Sheng’e sordu, “Ge, ne oldu? Nasıl öldüler?”
“Gaoling kasabalı Wu ailesi pusuya düşürüldü. Karşı koyduk ama düşmanlarımız bizden çok daha güçlüydü. Ailelerimiz onlar tarafından öldürüldü.” dedi Wu Sheng üzgün bir şekilde, “Madem imparatorluk şehrindeydin neden bizi görmeye gelmedin? Senin için ne kadar endişelendiğimizi biliyor musun?”
“Anne baba! Çok üzgünüm!” Wu Xia, babasının tabutuna yaklaşırken ağladı ve ardından diz çöktü.
İmparatorluk şehrine geldiğinde ve ebeveynlerinin hala hayatta olduğunu ve Wu malikanesinde yaşadığını öğrendiğinde, önce Ba Se’yi bulmayı seçmişti. Ama bunların olacağını beklemiyordu. Anne ve babasını bir daha göremeyeceğini bilseydi, önce onları görmeye buraya gelirdi.
Wu Sheng diz çöktü ve ağladı, “Artık sen ve ben kaldık.”
Wu Xia bu sözler üzerine daha çok ağladı.
Sonraki yedi gün boyunca, dışarıda eğitim gören ve başka aile üyeleriyle evli olan tüm kızlar, birer birer Wu ailesinin atalarının salonuna gittiler.
Ataların salonunda her yerden duyulan yüksek bir çığlık duyuldu, “Baba!”
Wu Qianqing başını kaldırdı ve Mu Xiuwan’a çok benzeyen bir kızın içeri girdiğini ve Wu Xuanran’ın tabutunun önünde diz çöktüğünü gördü, “Baba, kızınız burada!”
Mu Xiuwan heyecanla seslendi, “Qianhong!”
Wu Qianhong gözyaşlarını sildi, “Pusuyu duydum. İyi misiniz?”
“İyiyiz.”
Bacakları olmayan Mu Xiuwan’ı görünce Wu Qianhong daha da yüksek sesle bağırdı, “Anne, bacakların, bacakların nasıl bu hale geldi?”
Xiuwan ağladı, “Bir hayalet tarafından kesildi.”
Onların halini gören Qianqing ve abileri kahroldu.
Wu Qiantong ağlarken söyledi, “Seni burada görmek çok güzel.”
Wu Ruo’nun dudakları seğirdi. Zor bir insan ortaya çıkmıştı. Bu kadınla başa çıkmak kolay değildi.
.
.
.
“Haydaa, zaten bi görümcemiz eksikti o da geldi tam oldu. Eksildiği yerden çoğalıo bunlar arkidiş 🤷🏻♀️ “