Akşam yemeğinden sonra Wu Ruo, Ruan Zhizheng’i görmek için ahşap kulübeye gitti.
Ruan Zhizheng, Ruan Sheng ve Ruan Ying, Wu Ruo’yu görünce yüksek sesle homurdandılar.
Wu Ruo yemek kutusunu önlerine koydu, “Aç mısınız? Bir ısırık almak ister misiniz?”
Ruan Zhizheng ve diğer ikisi göz göze geldiler ve başlarını onaylayarak salladılar. Çünkü Wu Ruo’nun eski günlerin hatırına onlara iyi davrandığını varsaydılar.
Wu Ruo, bir gardiyanın onun için çektiği sandalyeye oturdu. Sonra muhafıza kapağı açmasını işaret etti. Birden odanın içi yemeğin aromasıyla doldu.
Ruan Zhizheng bir anda salyasının akmasına engel olamadı.
Ruan Sheng, Wu Ruo’ya çenesini kaldırarak baktı ve Wu Ruo’ya ağızlarına tıkanmış olan bezi çıkarmasını önerdi, “Umm…Ummm…”
Muhafız Wu Ruo’ya baktı.
Wu Ruo başını salladı.
Gardiyan ağızlarındaki bezi çıkardı.
Ruan Zhizheng içinden alay etti. Wu Ruo hala eskisi gibi yumuşak kalpliydi. Wu Ruo, onu öldüreceğini bildikten sonra bile ona yiyecek gönderecek kadar çok nazikti.
Ruan Ying gülümsedi ve yalvardı, “Edendi Wu Ruo, bizi çözebilir misin?”
Gardiyan yüzüne şak diye tokat attı, “Leydim size güzel yemekler hazırlattı. Ve sen hala çok konuşuyorsun. Eğer yemek istemiyorsanız, ben yerinize yerim.”
Ruan Sheng öfkeyle söyledi, “Leydinle konuşuyoruz. Sen bir gardiyansın. Konuşmak senin vazifen değil.”
Gardiyan öfkelendi ve Ruan Sheng’i sertçe tekmeledi, “Evet, ben bir gardiyanım. Sen de bu adamın gardiyanısın.”
Ruan Sheng acı yüzünden vücudunu kıvırdı.
Wu Ruo’yu uzun yıllardır tanıyorlardı, Wu Ruo’nun adamları onlara ilk kez bu kadar kötü davranıyordu.
Gardiyan çok sert olduğu için Ruan Ying fazla bir şey istemeye cesaret edemedi, “Yemeği yiyeceğiz. Bizi çözmenize gerek yok.”
Vücudunun üst kısmını bükerek öne doğru eğildi ve kutudaki yiyeceği kuduz bir köpek gibi kemirdi.
Ruan Sheng tükürüğünü yuttu. Gün boyu hiçbir şey yemediği için çok acıkmıştı. Canı yemek istediğinden midesi gurulduyordu. Ama bir köpek gibi yemeyi de reddetti.
Ruan Zhizheng, Wu Ruo’ya kırmızı gözlerle baktı, “Wu Ruo, bununla ne demek istiyorsun? Bize yemek getirdin ama bizi çözmüyorsun. Köpek gibi yememizi mi istiyorsun? Sana söylüyorum. Bunu hiç düşünme bile!”
Wu Ruo, “Bir mahkum olarak, bir seçeneğiniz olduğunu düşünüyor musunuz? Yemek hemen önünüzde. Yiyip yememek size kalmış. Ya da açlıktan ölmeyi seçebilirsiniz. Unutma. Kararını vermek için sadece on dakika zamanınız var. Çünkü yeseniz de yemeseniz de ben yiyeceği alacağım.”
Ruan Sheng yemeğin önünde salyalarının akmasına engel olamıyordu.
Ruan Ying yemek yerken konuştu.
“Acele edin! Çok geç olmadan yiyin.”
Ruan Sheng bir an tereddüt etti ve ardından Ruan Ying’i kenara itti. Yemek için eğildi. Onlar zaten sadece onur ya da gurura ihtiyaç duymayan gardiyanlardı.
Wu Ruo onların hareketlerine alayla baktı. Son yaşamlarında, Ruan Ying ve Ruan Sheng, o ne kadar yalvarsa da gözleri önünde annesine tecavüz etmişlerdi. Şimdi yalvarma sırası onlardaydı.
Ruan Zhizheng onları böyle görünce çileden çıktı. Ruan Ying ve Ruan Sheng’i tekmeledi, “Sizi ezikler! Onurunuz, hiç yok mu? Bir gün yemek yememek sizi öldürür mü? Kendinize bakın! Köpekler gibi yiyorsunuz. Kesin şunu! Yemeyi kesin!”
Yerdeki tabakları tekmeledi.
Ruan Ying yalvardı, “Usta…”
Ruan Zhizheng, Wu Ruo’ya, “Wu Ruo, beni şimdi hemen öldürsen iyi olur.” dedi.
O da ne! Bir gardiyan bir kılıç çıkardı ve Ruan Zhizheng’in boynuna dayadı.
Ruan Zhizheng anında sustu.
Wu Ruo alay etti, “Devam et hadi! Konuşmaya devam et! Ölümden korkmuyorsun, değil mi?”
“Sen…”
Ruan Zhizheng konuşmaya hevesli olduğu anda boynundaki acıyı hissetti ve bu onu hemen susturdu.
Zaman dolduğunda, gardiyan yiyecek kutusunu kaldırdı.
Ruan Sheng ve Ruan Ying çok yemişlerdi ve neredeyse tıka basa doymuşlardı.
Wu Ruo ayağa kalktı ve ahşap odadan çıktı.
Gardiyan, Ruan Sheng ve Ruan Ying’i çözdükten ve ahşap odayı kilitledikten sonra da ayrıldı.
“Böylece gidiyorlar mı yani?” Ruan Ying şaşırmıştı.
Ruan Sheng de inanamadı, “Bizi bu kadar kolay niye çözdüler ki?”
Ruan Ying gülümsedi, “Gerçekten bizi öldürmeye cesareti yok.”
Ruan Zhizheng kükredi ve onları tekmeledi, “Orada ne yapıyorsunuz? Hemen çözün beni!”
Ruan Ying onu çözdü, “Oh evet usta unuttuk.”
Ruan Zhizheng serbest bırakılır bırakılmaz, Ruan Ying’i öfkeyle itti, “Şuna bak! Az önce ne kadar da zavallıydınız.”
Ruan Ying. “……”
Ruan Zhizheng kapıya gitti ve kilitli olan kapıyı çekmeye çalıştı. Hatta onu açmak için ruhsal gücünü de kullanmaya çalıştı ama herhangi bir güç hissedemiyordu. Bu, ruhani güçlerini kısıtlamak için odanın dışında rünler veya oluşumlar olması gerektiği anlamına geliyordu.
“Orospu çocuğu.”
Etrafına bakındı ve bir kapıdan başka çıkış olmadığını gördü.
Ruan Sheng kapı aralığından bakarak söyledi, “Dışarıda kimse nöbet tutmuyor gibi görünüyor.”
Ruan Zhizheng, dışarı bakmak için onu iterek uzaklaştırdı. Ama kapıdan bahçenin sadece bir köşesini görebiliyordu, orada şiddetli rüzgar yüzünden ağaçta sağa sola sallanan bir fener vardı.
Arkasına baktı ve sertçe söyledi, “Kapıyı kırın.”
“Tamam.”
Ruan Sheng ve Ruan Ying, kapıyı sertçe vurup kırmak için bir kalas buldular. Bir süre sonra ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar ufak bir delik bile açamadılar.
“Evde bir savunma düzeni olmalı. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım hiç olmuyor.”
Ruan Zhizheng huysuz bir şekilde duvara yaslandı.
Kalası fırlatan Ruan Ying, “Sence Usta Shengzi bizi kurtarmaya gelir mi?” diye sordu.
Ruan Zhizheng. “……”
Ruan Sheng homurdandı, “Bizi kurtarmak isteseydi, bunu restorandan çıkarıldığımız anda yapmalıydı. Bu kadar uzun süre beklemezdi.”
Ruan Ying kaşlarını çattı, “Ama ustamız onun öğrencisi. Ölmesine izin veremez, değil mi?”
“Öğrenci mi? Sadece bir ay oldu. Bizi o kadar umursamıyor olmalı. Neden bizi kurtarmaya gelsin ki?”
Ruan Ying, Shengzi’nin bu kadar soğuk kalpli olabileceğini düşünmediğinden “Usta, bir şey söyle!” dedi.
“Ne söyleyebilrim ki?”
Ruan Zhizheng, restoranın dışında pusuya düşen kişinin hayatını hiçe sayarak hareket ettiğini hatırladı. Neyse ki o, pusudan kurtulacak kadar şanslıydı.
“Bizi kurtarmak için buraya gelecek mi?”
“Nasıl bilebilirim?”
Ruan Zhizheng başını sinir bozucu bir şekilde kaşıdı.
Ruan Ying ve Ruan Sheng göz göze geldiler ve tek kelime etmediler. Oda sessizleşti.
Kış gecesi oda dondurucu derecede soğuktu. Ruan Zhizheng eğildi ve kendini sıkıca sardı, “Çok soğuk.”
Bunun yerine Ruan Sheng söyledi, “Sıcak.”
Ruan Zhizheng şok oldu, “Sıcak mı?”
Ruan Sheng elbise kemerini gevşeterek söyledi, “Evet. Sende sıcaklamış hissetmiyor musun?”
“Sanmıyorum. Burası dondurucu. Bacaklarımı bile hissetmiyorum.”
Ruan Zhizheng ısınmayı umarak ayağa kalktı ve aşağı yukarı zıpladı.
“Muhtemelen hiçbir şey yemediğin için üşüyorsun.” Ruan Sheng, elbisesinin düğmelerini açarken Ruan Ying’e, “Ruan Ying, sence de öyle değil mi?” dedi.
Ruan Ying de soyunurken söyledi, “Evet. Ben de sıcaklamış hissediyorum.”
“Eğer kendini sıcak hissediyorsan, beni sıcak tutmak için kıyafetlerini ver.”
Ruan Zhizheng, Ruan Ying’in kıyafetlerini aldı ve giydi. Bir sonraki an çok daha sıcak hissetti. Sonra Ruan Sheng’in kıyafetlerini yere koydu ve uzandı, “Şimdi uykum var. Uyumam gerek.”
Çok geçmeden uyudu.
“Bu çok tuhaf. Neden bu kadar sıcak?” Ruan Ying tüm kıyafetlerini çıkardı.
Ruan Sheng kaşlarını çattı, “Acaba yemekle ilgili bir sorun mu vardı?”
“Ne sorunu olabilir?”
“Bilmiyorum.”
Ruan Ying dudaklarını yaladı ve “Çok susadım.” dedi.
“Ben de.”
Ruan Sheng daha ağır ve boğuk nefesler aldı. Gittikçe daha ateşli hissetti ve penisi sertleşti. Kendini daha fazla kontrol edemedi, mastürbasyon yapmak için arkasını döndü.
Ruan Sheng daha şiddetli solurken Ruan Ying de dayanamadı.
“Lanet olsun! İşe yaramıyor!” dedi Ruan Sheng nefes nefese, “Keşke burada bir kadınım olsaydı.”
“Orada bir kadın var.” dedi Ruan Ying.
“Nerede?” Ruan Sheng döndü ve Ruan Ying’in işaret ettiği Ruan Zhizheng’e baktı, “Şaka yapıyorsun. Bu ustamız…bekle…”
Birden gördüğü şeyler değişti. Yerde yatan adam birdenbire porselen tenli bir kız oldu, “Gerçekten bir kız ve hatta oldukça güzel bir kız.”
Ruan Ying çılgınca güldü, “O artık benim.”
Kendini yerde yatan kişinin üzerine attı.
Ruan Sheng kükredi, “Siktir git! Ruan Ying, bu kızı benden çalmaya nasıl cüret edersin!”
O da adamın üzerine atladı.
Ruan Zhizheng, üzerindeki ağırlıktan dolayı nefes alamıyordu. Sonunda uyandırıldı. Yüzü soğuk, nemli ve özellikle rahatsız ediciydi. Gözlerini açtı. Ruan Sheng ve Ruan Ying’in üzerinde sürtünerek, öpüşerek ve dokunarak onu soyduklarını gördü.
“Siz…” Ruan Zhizheng aniden kendine geldi, “Ne yapıyorsunuz böyle?”
Ruan Sheng kıyafetlerini yırttı ve bağırdı, “Küçük kız, çok güzelsin. Haydi gel bana! Seni oldukça memnun edeceğim.”
Ruan Ying, Ruan Zhizheng’in yanaklarını öptü, “Pürüzsüz ve hassas cildini sevdim.”
“Siz delirdiniz mi?” Ruan Zhiheng onları öfkeyle itti, “Sizi iki piç! Lanet olası gözlerinizi açın ve bana bakın! Ben sizin efendinizim, oynayabileceğiniz bir fahişe değil!”
Ruan Sheng, Ruan Zhizheng’in poposunu sıktı, “Hadi ama kızım! Bugün hiç de hoş davranmıyorsun. Sana sopayla vurursam daha iyi hisseder misin?”
Penisini Ruan Zhizheng’e doğru bastırdı.
Ruan Zhizheng utancından ölecekti.
Ruan Ying, Ruan Sheng’i ondan uzaklaştırdı, “Ruan Sheng, o benim! Senin değil!”
Ruan Zhizheng, Ruan Sheng ve Ruan Ying’in uyumadan önce kendilerini iyi hissetmediklerini hatırladı. Sadece kendilerini sıcaklamış hissettiklerini söylemişlerdi ve şimdi onu bir kız olarak gördükleri açıktı. Muhtemelen afrodizyak ile zehirlenmişlerdi.
Çünkü yemeği sadece Ruan Sheng ve Ruan Ying yemişti. Bu nedenle, yemekte bir dümenler olmalıydı.
“Wu Ruo, seni piç kurusu!”
Wu Ruo’nun onlara yemek vermek ve onları çözmek için çok iyi davranmasına şaşmamalıydı. Ama Ruan Zhizheng, Wu Ruo’nun istediği şeye sahip olmasına izin veremezdi.
Ruan Zhizheng, Ruan Sheng ve Ruan Ying’i uzaklaştırdı. Ancak Ruan Sheng ve Ruan Ying, zehirlendikten sonra eskisinden beş kat daha güçlüydüler. Ruan Zhizheng tek başına Ruan Sheng ve Ruan Ying’e karşı rekabet edemezdi. Daha da kötüsü, kaçmaya çalıştıkça Ruan Sheng ve Ruan Ying daha da heyecanlanıyorlardı.
Ruan Sheng ve Ruan Ying’in Ruan Zhizheng’in kıyafetlerini çıkarmaları sadece birkaç saniye sürdü.
Ruan Zhizheng’in bacakları aniden açılmaya zorlandı. Yüzü solgunlaştı ve aceleyle bağırdı, “Ruan Sheng, Ruan Ying, uyanın! Bana bakın! Ben sizin ustanızım!”
O anda ahşap odadan dışarıya doğru bir çığlık duyuldu,
“Ahhh! Wu Ruo, seni öldüreceğim! Seni orospu çocuğu!”
.
.
.
Valla hiçte üzülmüyorum sana geber