Hei Xuanyi sesle sandalyeden fırladı.
“İkinci kattakiler delirmiş mi? Tek seferde nasıl 30 milyon attırabilirler. O iblis canavarı seksen milyon değerinde değil.” dedi maskeli adam öfkeyle. Hei Xuanyi ayağa kalkarken ona, “Senin derdin ne?” diye sordu.
Hei Xuanyi arkasındaki adama söyledi,”Hei Gan!”
Hei Gan da aynınşeyi düşünüyordu, “Eggie nin sesi gibi geliyor.”
Oğlan sadece iki kelime söylemişti, bu onların açıkça o olduğunu söylemeleri için yeterli değildi.
Hei Xuanyi kapıya yürümek için acele etti.
Hei Gan onu durdurdu ve “Lordum, eğer tuzaksa, önce bir bakmama izin verin.” dedi.
“Seksen milyon. Seksen milyondan fazla teklif var mı?” diyerek müzayedeci tekrarladı.
“Önce açık artırmayı durdurun.” dedi Hei Xuanyi. İHei Gan odadan dışarı fırladı ve ikinci kata yürüdü.
Aşağıdaki müşteriler tartışıyorlardı.
“İkinci katın veliaht prensle uğraştığı açık. Her seferinde sadece yüz bin artırıyorlar. Hayalet ruhu için teklif verdiklerinde de aynı şeyi yaptılar.”
“İkinci kattakiler kim? Onlar zengin besbelli. Bu sefer dedikleri seksen binlik teklif ve geçen seferki sekiz milyonu da öderlerse, toplamda neredeyse yüz milyon ödeyecekler.”
“Veliaht prens müzayedeyi durdurdu. İkinci kat için durum çok kötü.”
“Ama ses bir çocuktanmış gibi geliyordu. Belki de çocuk eğlenmek için bağırıyordu?”
“Size katılıyorum. Bir çocuğun sesiydi. İçeri girdiğimde çocuk gördüm.
“Çocuk teklif veriyorsa ve çocuğun patronu bunu karşılayamazsa, ikinci kat için çok kötü olur. Jufengzhai Restaurant, insanların oyun oynayabileceği bir yer değil.”
Tam o esnada, Wu Ruo ve Yaşlı Hei, teklif vermeye gönüllü olan ve çok cömert bir teklif fiyatı sunan Eggie’ye bakıyorlardı.
Eggie, babasına iri, saf masum gözlerini kırparak, “Seksen milyonu geçmeyin demiştin.” dedi.
Wu Ruo.”……”
Seksen milyonu geçmediği doğruydu. Ama toplam tutar geçmesin demişti.
Yaşlı Hei. “…….”
Eggie, teklif fiyatını tek seferde otuz milyonluk artışla yükseltecek kadar cömertti.
“Lordum, buraya birini gönderebilirler.”
Wu Ruo diğer odaya bir göz attı ve odada Hei Xuanyi’yi gördü, “Hei Gan’ı buraya gönderebilir. O buradayken onu içeri al.”
“Tamam.”
Bir süre sonra biri kapıyı tıklattı.
Kapıyı yaşlı Hei açtı ve restoranın güvenliği, “Veliaht prensin muhafızı sizi görmek istiyor.” dedi.
Hei Gan, Yaşlı Hei’yi görünce çok heyecanlandı, “Bu sensin, Yaşlı Hei! Leydim ve genç efendi burada mı?”
Yaşlı Hei homurdandı ve onu görmezden geldi.
“……”
Hei Gan’ın içinde kötü bir his vardı ve teklif sırasında ne olduğunu hatırlayınca bu his daha da kötüleşti.
Güvenlik, Yaşlı Hei’ye baktı. Onun kim olduğunu ve veliaht prensin muhafızını görmezden gelmek için neden bu kadar cesur olduğunu merak etti.
Hei Gan yine de odaya baktı ve Wu Ruo’nun soğuk gözlerini gördü. Kalbi battı. Doğru değildi. Lordu şu anda burada olmalıydı.
Wu Ruo şiddetle sordu, “Kimsin?”
Eggie, Wu Ruo’nun yüz ifadesini ve tonunu kopyaladı, soyulmuş muzu işaret etti.
Hei Gan saygıyla söyledi, “Leydim…”
“Buradaki kimse senin leydin değil.” dedi Wu Ruo soğuk bir şekilde.
“…….”
Hei Gan, Eggie’ye “Küçük efendi!” dedi.
“Burada kimse senin küçük efendin değil.” Eggie, muzdan kızgınca bir ısırık aldı.
Hei Gan sağlıklı göründükleri için rahatladı, “İyi ve güvende olduğunuzu bilmek harika.”
Wu Ruo, “Uyanıp eşimin nerede yaşadığını sorduğumda, nerede yaşadığını veya nasıl bir aile geçmişine sahip olduğunu bilmediğimi fark ettim. Gerçek adını bile bilmiyormuşum. Aynen bu şekilde, her yerde onu arıyordum. Herşeye rağmen onu buldum. Ama sonunda onu gördüğümde, başka birinin elini tutuyordu. Sana karşı hala iyi mi davranmalıyım?”
Hei Gan. “…..”
Eggie, Wu Ruo’nun öfkesini kopyaladı,
“Uyanıp o piç kurusunun nerede yaşadığını sorduğumda, o piç kurusunun nerede yaşadığını veya ne tür bir aile geçmişine sahip olduğunu bilmediğimi fark ettim. Gerçek adını bile bilmiyordum. Aynen böyle, her yerde onu arıyordum. Herşeye rağmen onu buldum. Ama sonunda o piç kurusunu gördüğümde, başka birinin elini tutuyordu. Sana karşı hala iyi mi davranmalıyım?” (Yarıldım)
Yaşlı Hei. “!!!”
Eggie gerçekten Hei Xuanyi’ye piç kurusu demişti!
Hei Gan. “!!!”
Eggie, lorduna piç dediğine göre, gerçekten kızdıkları belliydi.
Wu Ruo, Eggie’ye bakmadan edemedi. Hei Xuanyi’ye piç kurusu demek, aklından çoktan çıkan bir şeydi. Ama Eggie bunu ciddiye almıştı.
Eggie muzdan bir ısırık aldı, “Babam o piç kurusunu affetmeden ona baba demeyeceğim.”
Yaşlı Hei gülümseyerek “Güzel söyledin, ağzına sağlık!” dedi ve Eggie için bir muz daha soymaya gitti.
“Çık! Senden hiçbir şey duymak istemiyorum.” dedi Wu Ruo soğuk bir şekilde.
Wu Ruo gerçekten delirdiği için Hei Gan başını sallamak zorunda kaldı, “Emredersiniz.”
O gittikten sonra, Yaşlı Hei kapıyı kapattı, “Lord ve o yanındaki adam…”
“Hayır.”
Aslında, Hei Xuanyi’ye inanıyordu. Ama Hei Xuanyi’ye çok kızgındı çünkü onu her yerde aramış sonunda ise önünde başka birinin elini tutuyordu.
Daha da kötüsü, hayat arkadaşını elinde tuttuğu konusunda halkı yanıltıyordu. Hei Xuanyi’nin böyle bir şey yapmak için bir nedeni vardı elbette, ama
halkı kandırmak için yalan söylemişti, Wu Ruo hala kızgındı.
Yaşlı Hei rahatlamıştı. Hei Gan üçüncü kata döndüğünde, Hei Xuanyi’ye “Çok fena sıçtın!” bakışı attı, “Lordum, oradakiler leydi ve küçük efendi. Ama size çok kızmışlar.”
Konuşmasını bitirir bitirmez Hei Xuanyi çoktan odadan çıkmış ve ikinci kata sıçramıştı.
“İyi günler, majesteleri.”
Güvenlik diz çöktü. Hei Xuanyi kapıyı itti ama içeriden kilitliydi.
Kaşlarını çattı ve kapıyı çaldı, “Ruo!”
İki menkul kıymet görevlisi, göz teması kurdu ve odada kimin olduğunu merak etti. Asil veliaht prens ona alçakgönüllülükle yalvarıyordu. Kapıyı açan ya da bir şey söyleyen olmadı. Bir süre sonra, Yaşlı Hei, kapının diğer tarafından seslendi, “Müzayede tekrar ne zaman başlayacak? Müzayedeyi şimdi başlatmazsan iblis canavarını satın almayacağız.”
Hei Xuanyi güvenliğe döndü, “Açık artırmayı yeniden başlatın. Eğer hala iblis canavarını istiyorlarsa, bedelini ödeyeceğim. Ve müzayedeyi erken bitirin.”
“Emredersiniz.”
İki menkul kıymet görevlisi kaldı. Hei Xuanyi kapıyı çalmaya devam etti ve açıkladı:
“Ruo, el ele tutuştuğum adam benim beşinci erkek kardeşim. O benim müstakbel karım falan değil.”
Kapı açıldı. Hei Xuanyi heyecanlandı.
“Lordum.” Yaşlı Hei, Hei Xuanyi’ye yol açtı.
“Ruo!”
O anda Hei Xuanyi, tüm kalbiyle Wu Ruo’ya gözlerini dikti. Sonunda sakinleşmişti.
“Sakın gelme!” dedi Wu Ruo soğuk bir şekilde. Hei Xuanyi ilerlemeyi bıraktı ve Wu Ruo’nun soğuk gözlerini gördüğünde kalbi fena halde ağrıdı.
“Annemler iyi mi?”
“Xuantang’ın malikanesinde kalıyorlar.”
O anda, müzayedeci partinin sona erdiğini duyurdu. Wu Ruo bunu duydu ve Eggie’yi kollarında taşıyarak odadan çıktı. Hei Xuanyi onları takip etti.
Eggie, kollarını Wu Ruo’nun boynuna doladı, burnunu çekti ve yüzünü omzuna gömdü, Hei Xuanyi’ye hiç bakmadan.
Hei Xuanyi. “……”
Oğlu bile ona çok kızmıştı. Yetiştiriciler, veliaht prensin rakibiyle nasıl başa çıkacağını bilmek istedikleri için hemen ayrılmadılar. Asil veliaht prens, Wu Ruo’ya ve diğerlerine çok mütevazı bir şekilde evin dışına kadar eşlik etti ve hemen ardından ayrıldı. Hei Gan ve diğerleri onu takip etti.
Yetiştiriciler olanlar karşısında şok oldular.
“Olağanüstü güzel bu adam kim? Veliaht prens onları gönderdi. O veliaht prensin müstakbel eşi mi?”
“Sanmıyorum. O adamın kıyafeti önceki adama hiç benzemiyordu.”
“O adamı daha önce gördüm. Buraya gelir gelmez çocuğuyla yemek yemeğe gittiler.”
“Veliaht prensin müstakbel eşi nerede? Veliaht prens onu başkası için mi terk etti?”
“Veliaht prens henüz evli değil. Henüz karısı yok.”
“Bu adam olağanüstü güzel. Veliaht prensin ondan hoşlandığına bahse girerim.”
“Ama veliaht prensle gelen adam çok mutsuz olmalı.”
Hakkında konuşulan adam üçüncü katın özel odasında gülümsedi, “Kardeşimin daha önce hayatında olan biri için bu kadar gergin olduğunu hiç görmemiştim.”
Yengesi süper güzeldi, kardeşine çok yakışıyordu. Bu durumda, kardeşi için mutluydu.
Wu Ruo otele döndükten sonra Hei Xuanyi’yi dışarı çıkardı.
“Lordum, onu suçlayamazsınız. Bunu bir düşünün. Bir yılı aşkın süredir evlisiniz ve ona hiçbir şey söylemiyorsunuz, gerçek adınızı bile. Sırf sizin hakkınızda hiçbir şey bilmediğimiz için sizi ev ev aramak zorunda kaldı. Sabah erkenden dışarı çıkıyor ve gece geç saatlerde sizi aramak için geri geliyordu. Ayrıca sizi görme şansını kaçırma ihtimaline karşı evlerin önünde bekledi. Ama bakın siz ne yaptınız. Jufengzhai restoranında herkesin içinde başka birinin elini tutarak yürüdünüz.
Sizce size kızmak için haklı bir nedeni yok mu?”
Yaşlı Hei içini çekti ve Hei Xuanyi’yi dışarı bırakmak için kapıyı kapattı.
Hei Gan yanına gitti ve sordu, “Lordum, o şimdi çok öfkeli görünüyor. Ne yapmalıyız?”
“……”
Hei Xuanyi, Wu Ruo’ya hiçbir şey söylemediği için Wu Ruo’nun ona kızgın olduğunu biliyordu,
“Kayınvalideme onu bulduğumuzu söyle.”
“Mesajı imparatora ve kraliçeye göndermeli miyiz? Damadı ve torunuyla tanışmayı dört gözle bekliyorlar.”
“Kardeşim onlara anlatacaktır.”
…….
Yaklaşık bir saat sonra Wu Qianqing ve diğerleri otele koştu,
“Ruo nerede? O nerede?”
“O içeride.”
Hei Gan kapıyı çaldı. Yaşlı Hei kapıyı açtı ve Wu Qianqing ve diğerlerini içeri aldı.
Hei Xuantang, Hei Xuanyi’nin omzuna hafifçe vurdu ve onun için üzüldü, “Burada bekle. Senin için onla konuşacağım.”
Yaşlı Hei, Hei Xuantang’a gülümseyerek, “Lord Xuantang, sizin de içeri girmenize izin verilmiyor.” dedi.
“Banada mı kızgın?” Hei Xuantang üzgündü.
“Soyadın Hei olduğu sürece öyle.”
“Ama Eggie’nin soyadı da Hei.”
“Lord bundan sonra Eggie’nin soyadının Wu olduğunu söyledi.” (Akdjdjjkadkksfjjdjs)
Bam!
Yaşlı Hei kapıyı çarparak kapattı.
Hei Xuantang ve Hei Xuanyi göz göze geldiler.
Hei Xuantang, “Buna gerçekten kızmış
o zaman. Şimdi ne yapmalıyız? Ülkeyi terk mi edecek sence?”
Hei Xuanyi. “……”
Hei Gan. “Bu uğursuzluk!”
Hei Xuantang. “……”
.
.
.
İngilizce kaynak için üyelik satın aldım ama aylık üyelik bitmeden SS alabildiğim kadar bölümleri yedeklemeye çalışıcam, yetişmezse Allah kerim başka kaynaklara dönüş yapcaz 🫰
