Lou Qingluo’nun gülümsemesi orada dondu, “Az önce sana sorduğumda hiçbir şey söylemedin. Bu yüzden sessizliğini evet olarak kabul ettim.”
Hei Xuanyi sertçe söyledi. “Git buradan!”
“Peki.” Lou Qingluo arabadan indi.
Hei Xuanyi gözlerini kıstı. Kardeşiyle konuşmaya gelen Hei Xuanxu, Lou Qingluo’nun bir eczaneye girdiğini görmüştü ve Lou Qingluo mutlu görünmüyordu.
“Abi, meslektaşını azarladın mı?”
Hei Xuanyi kardeşine baktı ve sordu: “Bu sabah Hengxing Sarayı’ndan geldiğini söyledin, değil mi? Ruo nasıl? Çocuklar nasıl? İyiler mi?”
“Seni çok özlüyorlar. Onlardan sana bir mesajım olduğu için Wenshu Sarayına gittim.” Hei Xuanyi, Wu Ruo ve çocuklarını düşündüğünde kendini çok daha iyi hissetti ama sonra kaşlarını çattı, “Ne tür bir mesaj? Sorun ne Onlarla mı ilgili? Yanlış bir şey yok değil mi?”
Hei Xuanxu gözlerini devirdi, “Yarım aydan fazladır Hengxing Sarayına dönmedin. Seni çok özlüyorlar. Ama Wenshu Sarayına erişimleri yok. Hei Xin bu sabah benimle buluştu ve vaktin olduğunda onları tekrar görmen için sana bir mesaj göndermemi istedi.”
Hei Xuanyi şakaklarını ovuşturdu, “Bugünlerde çok meşguldüm.” Birkaç gün önce tekrar onları görmek istemişti, ancak o sırada ilgilenmesi gereken acil bir durumu olduğu ortaya çıktı. O zamandan beri, gece yarısına kadar bütün gün işle meşguldü. Gecenin bir yarısı Wu Ruo’yu uyandırmak istemediği ve ayrıca Wenshu Sarayı’nda çalışmanın daha kolay olduğu için Wenshu Sarayı’nda kalmaya karar verdi.
Hei Xuanxu arabaya yaslanarak içini çekti, “Senin için üzülüyorum çünkü ben de bu günlerde fazlasıyla meşgulüm. İyi olan şey, yeni yıldan sonra ara verebilirim.”
Hei Xuanyi sordu: “Hei Xin az önce onları tekrar görmem gerektiğini mi söyledi? Ruo’dan bir mesaj var mı?”
Wu Ruo hakkında bildiklerine göre Wu Ruo, ona bir mesaj göndermesi için bir hizmetçi göndermek şöyle dursun, evde sessizce beklemez ve hiçbir şey yapmamazlık etmezdi.
Hei Xuanxu’nun dili tutulmuştu: “Sana her gün bir mektup yazdı ve bunu Wenshu Sarayına kendisi gönderdi. Ne tür bir mesajdan bahsediyorsun?”
“Mektup mu?” Hei Xuanyi kaşlarını çattı, “Ne mektubu? Tüm bu günlerde Ruo’dan hiç mektup almadım.”
“Nasıl yani?” Hei Xuanxu’nun kafası karışmıştı, “Mektubu yazdığında ben oradaydım ve Hengxing Sarayından ayrıldı. Neden mektubunu almadın?”
“Kimse söylemedi.” Hei Xuanyi perdeyi kaldırdı ve karanlık bir muhafıza seslendi, “Hei Ji!”
Hei Ji öne çıktı, “Hizmetinizdeyim, Efendim.”
“Bugünlerde Wenshu Sarayındaydın. Ruo bana mektup mu gönderiyordu?”
“Evet, gördüm. Sana her gün zamanında mektup gönderdi.”
Hei Xuanyi ciddi bir şekilde söyledi.
“Bana neden bir mektup bile gelmedi?”
“Mektubu kapıcıya verdi ve kapıcı mektubu büyük salona gönderdi. Mektupların nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yok.” Hei Ji’nin salonun dışında nöbet tuttuğu için salonun içinde ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
Hei Xuanxu bunu düşündü ve “O sırada muhtemelen diğer yetkililerle bir toplantı yapıyordunuz. Kapıcı seni rahatsız etmeden kartları masaya koydu. Belki de mektuplar daha az önemli belgeler olarak sınıflandırıldı ve diğer yetkililere verildi.”
Hei Xuanyi kabul etti ve Hei Ji’ye diğer yetkilileri bulmasını söyledi.
Önemli belgelerle ilgilenmek için Lou Qingluo ile birlikte gidenler ve ilaç teslim etmeye gidenler dışında, on üçüncü katta sadece üç memur vardı.
Üç görevli o kadar korkmuştu ki yanlış bir şey yaptıklarından endişe ettikleri için botlarının içinde bacakları titriyordu.
“Hizmetinizdeyim majesteleri.” derken sesleri titriyordu.
Hei Xuanyi sordu: “Veliaht prensesten mektupları aldınız mı?”
“Hayır.” Üç yetkili birbirlerine baktılar.
Hei Xuanyi ciddi bir şekilde söyledi.”Emin misiniz?”
Hei Xuanxu onayladı: “Bir düşünün. Resmi belgelere benzemeyen herhangi bir mektup okudunuz mu?”
Üç yetkili ciddi ciddi düşündü. Wu Ruo’nun mektubunu ilk okuyan yetkili sonunda, Hei Xuanyi’nin giderek daha fazla öfkeli göründüğünü görünce söyledi: “İsimsiz bir mektup okudum. Ama bunun veliaht prensesten bir mektup olup olmadığından emin değilim.”
Hei Xuanyi sordu. “Ne yazıyordu? ”
“Hatırlıyorum.” mektupta üç kelime vardı. Elbette hatırladı.
Hei Xuanxu, kardeşi kadar endişeli hissetti, “Ne dedi?”
“Mektupta sadece üç kelime vardı. Bu…” Yetkili kızardı ve şunu söylemeyi başardı: “Seni çok özledim,”
Hei Xuanxu güldü, “İsmi olmamasına rağmen, görünüşe göre Ruo’dan sana bir mektuptu. Adını yazmadı, belki de bekçinin onu size doğrudan vereceğini düşündüğü için.”
Hei Xuanyi’nin dudakları yukarı kıvrıldı ve ruh hali bir anda aydınlandı. Ve gözleri daha yumuşaktı.
Görevli rahatlayarak nefes verdi. Diğer iki yetkili de Wu Ruo’nun Hei Xuanyi için çok şey ifade ettiğini fark etti.
Hei Xuanyi’ye aynı mektubu daha önce aldıklarını söylediler. “‘Seni çok özledim’ yazan bir mektup okudum.”
“Aynı mektubu bende okudum ve ‘Seni çok özledim’ yazıyordu.”
Hei Xuanyi’nin gözleri gülümsüyordu. Karısının onu bu kadar özlemesine çok sevinmişti. Tüm yorgunluğu bir anda yok oldu.
Üç yetkili, Hei Xuanyi’nin gülümsemesini görünce şok oldu. Hei Xuanyi sık sık kaşlarını çatar ve yüzünü buruştururdu. Kimse ona meydan okumaya cesaret edemezdi. Ama veliaht prenses sadece birkaç sözle onu gülümsetti.
Hei Xuanyi gülümsemesini hafifçe uzaklaştırdı, “Mektuplar nerede?”
Üç yetkili orada donup kaldı.
Hei Xuanyi onların ifadesinden tahmin edebiliyordu, “Onları attılar mı yoksa yaktılar mı?”
Bir yetkili, “Onu attım ve hadım onu yaktı.” dedi.
Hei Xuanyi’nin yüzü sanki bir fırtına gelmek üzereymiş gibi düştü. Üç memur o kadar korkmuştu ki her tarafları ter içinde kalmıştı.
“Siz… Ekselansları, mektubu size göndermeye cesaret edemedim çünkü kime teslim edileceğine dair isim yoktu. Bu yüzden önemsiz bir rapor olarak sınıflandırıldığı için attım.” dedi bir yetkili korkuyla.
Başka bir yetkili, “Şaka sandım. O yüzden pek ilgilenmedim.” dedi.
“Ben de aynı.”
Üç görevli o kadar korktu ki nefeslerini tutmak zorunda kaldılar.
Bunların veliaht prensesten veliaht prense mektuplar olduğunu ve mektupların veliaht prensin gününü mutlu edeceğini bilselerdi mektupları çöpe atmazlardı. Bunun yerine, veliaht prensi sakinleştirmek için veliaht prensesten daha fazla mektup almayı çok isterlerdi.
Hei Xuanxu, “Kardeşim, onlara kızmamalısın. Mektupların Ruo tarafından yazıldığını bilselerdi, onları atmaya cesaret edemezlerdi.” dedi.
“Evet. Prens Xuanxu haklı.” Üç yetkili başını salladı.
Hei Xuanxu devam etti: “Ruo’ya yarın sana birkaç mektup daha yazmasını söylememi ister misin?”
“Gerek yok.” dedi Hei Xuanyi: “Bu gece geri geleceğim.” Hala yapacak çok işi olduğunu düşünerek cümlesini değiştirdi: “Yarın geri gelip onlarla yemek yiyeceğim.”
“Güzel.” Hei Xuanxu izin verdi ve memurlar gitti.
Hei Xuanyi, hâlâ arabanın dışında duran Hei Ji’ye, “Hei Ji, git bekçinin mektubu bana neden doğrudan vermediğini kontrol et.” dedi.
“Emredersiniz.” Hei Ji ayrıldı ve iki saat sonra geri döndü,
“Efendim, bekçi mektupları teslim etmekten sorumlu hadımın ona, veliaht prensesin mektubunda önemli bir şey söylemediğini düşündüğü için veliaht prensesten gelen mektupları diğer önemsiz belgelerle birlikte koymasını söylediğini söyledi. Ve sonunda mektubu okuyacaksınız diye.
Ama öyle oldu ki, kapıcı mektupları teslim ettiğinde görevlilerle görüşüyordu. Bu yüzden mektupları diğer daha az önemli belgelerle bir araya getirdi.”
Hei Xuanyi yüksek sesle kükredi: “Hadıma, veliaht prensesin mektubuna nasıl davranılacağına karar verme hakkını kim veriyor?”
“Hadım, uyumak için zaman bulamayacak kadar işle meşgul olduğu için sağlık durumundan endişe ettiğini açıkladı. Bunu, yoğun iş temposuna güzel bir mola verebilmek için daha fazla zaman kazanmak için yaptı.
Veliaht prensesten gelen mektupların sizin için bu kadar önemli olduğunu bilmiyordu. Ve mektuplarda kendisine hitap edecek bir isim olabileceğini ve memurların mektubu okuduktan sonra kendisine göndereceklerini varsaydı.
Ama tek bir mektubun bile size olmasını beklemiyordu.”
Hei Xuanyi, hadımın sağlığı için karar verme eyleminden hoşlanmadı.
Hadım, hiçbir Efendinin görmekten hoşlanmayacağı bir Üstadın gücünü kendine mal etmişti: “Hadıma yüz kez vurun ve onu saraydan kovun.
Şu andan itibaren, veliaht prensesin Wenshu Sarayı’na kayıtsız şartsız erişimi var.”
Ruhsal gücü olmasaydı, hadım yüz kırbaçtan ölebilirdi. Ruh gücüne sahip olsa bile sağlık durumu büyük tehlikede olacaktı.
“Emredersiniz.”
Hei Xuanxu küçümsedi, “Bu hadım çok cesur. Veliaht prensesin mektuplarını safsaflamak cüretini gösterecek kadar cesur”
Hei Xuanyi gözlerini kıstı ve derin derin düşünmeye başladı.
Eczane penceresinin yanında duran Lou Qingluo, veliaht prens ile yetkililer arasındaki konuşmaya kulak misafiri olduğu için korkunç bir görünüme sahipti.
Hadımın bekçiye veliaht prensesten gelen mektupları diğer daha az önemli belgelerle birlikte koymasını söylemesinin nedeni, hadımın baş hadıma bunu yapmasını söylemesiydi.
Baş hadım, görevi bizzat hadıma atadı. Böylece veliaht prens bir süre veliaht prensesi göremeyecek ve birbirlerinden ayrılmış olacaklardı.
Ve Lou Qingluo her zaman her şeyin dışında kalmıştı. Bu nedenle yakalanmaktan korkmuyordu.
Ama anlamadığı bir şey vardı. Veliaht prenses mektubunda neden adrese bir isim veya mektubu yazan kişinin adını koymamıştı?
Lou Qingluo kaşlarını çattı.
Planına göre, veliaht prenses, uzun süredir birbirlerini görmedikleri bir zamanda veliaht prense bir mektup yazdığında, mektupları fark edilmeden yok edecek, onları daha uzun süre ayrı tutacak ve ilişkilerini bu süre boyunca sabote edecekti.
Ama aslında memurların okuduğu şekliyle mektupları gördüğünde kapağında ya da içeriğinde isim yoktu.
Yetkililer ondan emir almadan mektupları attılar. Kendisini memnun eden bir sonuçtu.
Ama şimdi bunu düşündü. Çok garipti.
.
.
.
Ya öyle düşünürsün Hürrem Sultan ne demiş hepiniz bir araya gelseniz benim fısıltımı bile bastıramazsınız 🤣
Hürrem Sultanı seviyorum yeap 😌