Gazinocu Yu kaşlarını çattı, Wu Ruo’nun hiçbir ruhsal gücü olmadığını ve bu bedenle hızlı hareket edemediğini düşünüyordu. Ona zarar verme şansı olmayacaktı. Yani korkacak hiçbir şey yoktu. Tereddüt etti ama yine de Wu Ruo’ya doğru hareket etti.
Wu Ruo’nun önüne gelir gelmez hizmetçi öne çıktı ve ona baskı yaptı. Dizlerinin arkasında bir tekme atarak anında Wu Ruo’nun önüne diz çökmesine neden oldu.
“Ne… ne yapıyorsun?” Gazinocu Yu mücadele etti.
Shijiu, Wu Ruo’dan önce onu sıkıca tuttu.
Wu Ruo parmağını ısırdı ve Gazinocu Yunun alnına bir damla kan damlattı. Kan derisinin içine emildiğinde Wu Ruo yukardan mırıldandı,
“Benim taşra hizmetçim olursun, alacağın kazanç budur.”
“Sen…” Dükkâncı Yu ona baktı. Sözleşmenin ne anlama geldiğini tam olarak bilmese de, hizmetçinin ne anlama geldiğinden oldukça emindi. Kumarhanenin sahibi olarak, Wu ailesinden daha yüksek veya daha güçlü biri değildi, ama yine de Gaoling Kasabasında iyi bir namı vardı. Nasıl hizmetçi olabilirdi?
Birisinin hizmetkarı olsa bile, böyle bir eziğin değil, Wu Bufang gibi birinin hizmetçisi olmalıydı.
Gazinocu Yu böyle şeyler düşünüyordu ancak, vücudu gittikçe yanıyor ve acı çekiyordu. Sadece merhamet için yalvardı,
“Genç Efendi Wu, hizmetkar olmak isterim. Lütfen beni bağışla. Beni bağışla.”
“Kalbin beni iterken nasıl sana güvenip öylece seni bırakabilirim?”
Dükkâncı Yu, Wu ailesinin her türlü manevi varlığı kontrol edebileceği söylentisini hatırladı. Onları büzdükten sonra kontrol edebiliyorlardı. Manevi varlıklar itaat etmez ise, sözleşme yürürlüğe giriyor ve onları cezalandırıyordu.
Wu ailesinin sadece kötü canavarları ve hayaletleri kontrol ettiğini ve Wu Ruo’nun ruhsal bir gücü olmadığını söylemişlerdi? Fakat durum böyleyse Wu Ruo insanları nasıl mühürleyebiliyordu?
Acı, Yu’nun daha fazla düşünmesini engelledi. Wu Ruo’yu fazla kışkırtmamaya çalıştı ve bir süre sonra acısı yavaş yavaş kayboldu.
Wu Ruo, yerde nefes nefese kalan Gazinocu Yu ile dalga geçti, “Görünüşe göre anlaştık. O zaman daha fazla tükürük boşa harcamam gerekmiyor. Shijiu, onu geri gönder. “
“Tamam.” Shijiu oldukça güçlüydü. Yu’yu bir eliyle kaldırdı. Tam kapıdan çıkacakken Hei Xuanyi’nin kapıda durduğunu görünce durdu,”Lordum.”
Wu Ruo, Hei Xuanyi’yi görünce kaşlarını çattı. Hei Xuanyi’nin orada ne kadar süre durduğunu bilmiyordu. Sadece …
Düşüncelerini hemen kesti ve kendi kendine güldü. Neden Hei Xuanyi’nin duygularını önemsiyordu?
Wu Ruo daha fazla düşünmeden, “İşini bitirdin mi?” diye sordu.
“Evet.” Hei Xuanyi yanındaki sandalyeye oturdu.
“Babamdan atıştırmalıklar aldım. Tatmak ister misin? ” diye sordu Wu Ruo.
Shiyuan, yemek çubukları ve yemekleri hazırladı, manevi güçle ısıtılan çok katmanlı yemek kutusunu açtı ve daha sonra altı sıcak dim sum yemeğini çıkardı ve Hei Xuanyi’nin önüne yerleştirdi.
( dim sum : çin mantısı.)
Hei Xuanyi et dolgulu bir taro kek aldı ve incelikle bir ısırık aldı.
“Yani? Ne dersin? Tadı iyi mi?” Wu Ruo,soğuk gözlerine gergin bir şekilde baktı.
“Hmm.” Hei Xuanyi başka bir ısırık aldı.
Wu Ruo gülümsedi, “Beğendiğin iyi. Diğerlerini de deneyebilirsin. Haydi dene.”
Shiyuan’a göz kırptı.
Shiyuan hemen başka bir dim sum parçası aldı ve Hei Xuanyi’nin kasesine koydu.
“…”
Hassas ve şişman yüze bakarken Hei Xuanyi kaşlarını çattı. Nedense eşinin ondan birşey isteyeceğini hissediyordu…
Hei Xuanyi birbiri ardına yemeye devam ederken, Wu Ruo aceleyle onu durdurmaya çalıştı,
“Yatmadan önce bu kadar fazla yeme. Aksi takdirde kendini rahatsız hissedebilirsin. Her yemeğin bir tanesini denemeli ve gerisini yarın için saklamalısın. “
Hei Xuanyi, bir parça daha ısırdıktan sonra yemek çubuklarını bıraktı.
Wu Ruo ise, Shiyuan ve Shiyi’den kemiklerini ve kaslarını gevşetmek için masaj yapmalarını isteyerek dinlenmeye karar verdi.
Yatmadan önce, Shiyuan, Wu Ruo’nun bornozunu çıkarmasına yardım ettikten sonra odadan çıktı.
Wu Ruo, yatağa yatmak yerine, az önce içeri giren Hei Xuanyi’ye baktı,
“Kıyafetlerini çıkarmama izin ver.”
Hei Xuanyi büyük yuvarlak karnına baktı ve şişman parmaklarıyla beceriksizce Xuanyi’nin bornozunun düğmelerini açmak için mücadele etti. Xuanyi’nin buna izin verirken dudakları hafifçe kıvrıldı.
Wu Ruo, sonuncusu hariç tüm kıyafet katmanlarını soyunca derin nefesler aldı, “Pantolonuna ulaşmak için çok şişmanım. Tek başınasın. “
Bunu söyledikten sonra yatağın iç tarafına oturdu.
Hei Xuanyi pantolonunu çıkardı, uzandı ve yanına yatan Wu Ruo’ya “Söyle.” dedi.
Beleşe öğle yemeği yoktur. Bu yüzden Wu Ruo kesin olarak ondan bir iyilik isteyecekti.
Wu Ruo’nun gözleri parladı. Beklediği an gelmişti.
Çabucak döndü, “Shiyou bana sihirli silahlar yapabileceğini söyledi.”
Önceki hayatında, Hei Xuanyi’nin bunu yapabileceği konusunda hiçbir fikri yoktu.
“Hmm.” Hei Xuanyi, içinden eşinin neden her gece fazla konuşmadığından şikayet ederken dışından sordu, “Senin için sihirli silahlar yapmamı ister misin?”
“Evet.” Wu Ruo heyecanla, “Bana yardım edebilir misin?” diye sordu.
“Elbette. Kaç tane gerekiyor?”
“Çok.” Wu Ruo kendi cevabı yüzünden biraz utanıyordu.
Hei Xuanyi tek bir kelime söylemedi ve Wu Ruo’nun bundan sonra ne söyleyeceğini bekledi.
“Bana gönderdiğin nişan hediyeleri ve geçen gün bana gönderdiğin hediyeler arasında tüm malzemeleri kullanacağım.” Wu Ruo daha sonra sırtüstü uzandı, “Wu ailesindeki insanların tekrar çalması ihtimaline karşı.”
Ayrıca ustası Shifu’dan bu değerli tıbbi malzemeleri iksir haline getirmesini istemeyi de planlıyordu.
Hei Xuanyi şaşırdı çünkü ona bu hediyeler arasında oldukça fazla malzeme vermişti. Yeni yıla kadar onları tek başına bitirmesi mümkün değildi.
Wu Ruo, Hei Xuanyi tek kelime etmediği için endişeliydi, “Çok fazla iş olur? Eğer kendi başına yönetemezsen, sana yardımcı olacak sihirli bir silah ustası bulabilirim. “
“Onları ancak Yeni Yıldan sonra bitirebilirim.” dedi Hei Xuanyi.
“Kardeşimin eğitime çıkması için iki aydan fazla zaman var. Bu yüzden yeterli süren var. “
Hei Xuanyi artık birşey söylemedi. Avucunu Wu Ruo’nun karnına yerleştirildi, ovuşturdu ve vücuduna bir dizi ruhani güç izi aktardı.
“Teşekkür ederim.” Wu Ruo ona garip bir şekilde teşekkür etti ve doğal olmayan bir şekilde öksürdü, “Tiyatro binasının parçalara ayrıldığını duydum. Bunu sen mi yaptın?”
“Mm.” Hei Xuanyi karnını okşamaya devam etti.
Wu Ruo eylemini görmezden gelmeye çalıştı ve ona övgüde bulundu, “Aferin. Hikayemizi kullanarak senaryo yazmaya cesaret ederlerse, tekrar yapmalısın. “
İzleyicilerini eğlendirmek için hikayelerini kullanarak çizgiyi aştılar. Daha da kötüsü, onu ve Hei Xuanyi’yi de karalayan senaryonun gerçeğe bir adım bile yakın olmamasıydı. Ama bu durumda Wu Ruo’yu memnun eden tek şey, Güney Avlu’nun tiyatronun yeniden inşası için ödeme yapmak zorunda kalmasıydı. Amcaları büyük kayıp yüzünden geceleri uyuyamıyor olmalıydı. Bu tür kötü şeyleri sık sık yapamaması utanç vericiydi,çünkü babası da dahil olabilirdi.
Hei Xuanyi elini geri çekti ve uyumak için gözlerini kapattı.
Wu Ruo ona doğru döndü ve yüzüne baktı.
Hei Xuanyi’nin yüzünde aydınlatıcı mum ateşi parlıyordu. Yüzündeki siyah pullar özellikle korkunç ve korkutucu görünüyordu. Ama Wu Ruo sebepsizce, sadece bu yüze dokunmak istedi.
Bir süre yüzüne baktıktan sonra Wu Ruo istemeden Hei Xuanyi’nin yüzündeki pulları dürttü. Pullar sertti ve dokunmak rahatsız ediciydi.
Aniden Hei Xuanyi gözlerini açtı.
Wu Ruo şaşırdı ve aceleyle elini geri çekti ve sırtını ona geri çevirdi.
Hei Xuanyi, “…..”
.
.
.
Sen iste o sahte deri de düşer reis adam dünyayı ayağına serer