Switch Mode

Dash Bölüm 253

Extra 64

Asansör kısa sürede gidecekleri kata ulaştı. İkili önce çocuk reyonuna uğradı ve Jin’e yeni bir pelüş oyuncak aldı. Jin mutlu bir şekilde yeni dokunsal oyuncağına dalmışken, giyim bölümünde yavaşça gezinebildiler.

Jiheon hemen acil ihtiyacı olan bir pantolon seçti. Görevlilerin arka tarafta kendi bedenini getirmesini beklerken, yavaşça bazı gömleklere göz attı. Jaekyoung bir kolunda Jin’i tutarak onu takip etti ve “Bu renk sana çok yakışmış, abi,” “Bu güzel,” “Bu havalı görünüyor,” ve “Bu en iyisi,” gibi yardımcı olmayan ama hevesli yorumlar yapmaya devam etti.

“Abi, bu ne?”

Jaekyoung aniden raftaki bir ürünü işaret ederek sordu.

“Bu mu? Bu bir gömlek jartiyeri.”

Jaekyoung ne olduğunu anlayamadan şaşkın şaşkın baktı. Ancak Jiheon ona nasıl giyileceğini açıklayan paneli gösterdikten sonra, Jaekyoung sonunda başını sallayarak anladı.

“Karnın büyüdüğünde, en ufak bir hareket bile gömleğinin açılmasına neden olur. Bu yüzden, bu şey onu yerinde tutmaya yardımcı oluyor.”

“Erkekler için de böyle şeyler yaptıklarını bilmiyordum.”

“Jartiyer kemerleri aslında erkekler için yapılmıştır.”

“Gerçekten mi?”

Jaekyoung vitrinde asılı duran gömlek jartiyerlerine bakarken şaşırmış görünüyordu. Sonra Jiheon’a dönüp sordu:

“Abi, bunlardan birini daha önce hiç kullanmadın, değil mi?”

“Hamile kaldığımdan beri kullanmadım.”

Ancak Jiheon daha önce giydiğini itiraf edince Jaekyoung hemen sordu:

“Gerçekten mi? Ne zaman…?”

“Asya Oyunları sırasında destek olarak gönderildiğimde. Basını ve yetkilileri karşılamak benim işimdi, bu yüzden nasıl giyindiğime biraz daha dikkat etmem gerekiyordu. O zamanlar henüz kıdemsiz bir personeldim ve katı kıyafet kurallarına uymak zorundaydım.”

Jiheon kıkırdadı ve ekledi:

“Ama artık kullanmıyorum. Hamile kaldığımdan beri hiç giymedim. Şirketimin katı kıyafet kuralları yok ve göbeğim görünmeye başladığında genellikle gömleğimi açık bırakıyorum.”

Jaekyoung, Jiheon’un son zamanlarda nasıl giyindiğini hatırlayarak başını salladı.

“Eee? Ben de bir tane alayım mı?”

“Ne? Neden ihtiyacın olsun ki?”

Jaekyoung, gömlek jartiyerlerini ait oldukları yere geri koyarak kesin bir dille cevap verdi.

◆◇◆

Jin’e ne yemek istediğini sorduklarında hemen “Et!” diye bağırdı. Böylece akşam yemeği için pirzola yemeye karar verdiler.

Sık sık gittikleri yerel bir restorana gittiler ve akşam yemeği yoğunluğunu kıl payı kaçırdıkları için mekân neredeyse boştu. Köşedeki televizyonda bir dizi izlemekte olan işletme sahibi, Jiheon’un ailesi içeri girdiğinde onları sıcak bir şekilde karşıladı.

“Buraya gelmeyeli uzun zaman oldu.”

Dükkan sahibi Jin’in de onlarla birlikte yemek yiyeceğini bildiğinden, sadece onun için buharda pişmiş yumurta ve balkabağı salatası gibi ekstra garnitürleri cömertçe servis etti. Masayı hazırladıktan sonra kendini tekrar diziye kaptırdı. O sırada televizyondaki sahnede başrol oyuncusunun babası uzun bir hastalıktan sonra vefat ediyordu ve ekrandaki tüm karakterler kontrolsüzce ağlayıp feryat ediyordu.

Çığlık attıktan sonra nihayet yere yığılan kahramana boş gözlerle bakan Jin aniden babalarına sordu.

“Ama… ama… o adam… o ahjussi neden ağlıyor?”

“Hmm, o ahjussi’nin babası gitti.”

Bunu duyan Jin hemen sordu:

“Nereye gitti?”

Jiheon bir an için bunu küçük oğluna nasıl açıklayacağını şaşırdı ama Jaekyoung devreye girdi.

“O öldü. Cennete gitti.”

“İnsanlar ölürse cennete mi giderler?”

Jin’in gözleri şaşkınlıkla irileşti. Oyun oynarken sık sık “Ölüyorum!” diye bağırmasına rağmen, “ölüm“ün gerçekte ne anlama geldiğini pek bilmiyordu. Ve şu anda da şaşkınlık dolu bakışlarla bir sürü soru soruyordu.

“Cennet nerede?”

“Tabii ki gökyüzünde.”

“Gökyüzünde mi? Bulutlarla mı? İnsanlar oraya gidebiliyor mu? Ve bulutlara dokunabilir mi?”

Oğlunun parlak gözlerle sorduğunu gören Jaekyoung geç de olsa “Acaba bir hata mı yaptım?” diye düşünmeye başladı.

“O zaman ben de ölmek istiyorum!”

Jiheon ve Jaekyoung hemen hep bir ağızdan “Hayır!” diye bağırdı.

“Neden……? Neden…… değil?”

Jin dudak büktü, babalarının sert tepkisi karşısında mızmızlanırken kaşları düştü. Jiheon hemen kendini toparladı ve Jin’in dikkatini dağıtmak için tabağına bir parça pişmiş et koydu.

“Bir gün oraya gideceksin ama şimdi bunu düşünmene gerek yok.”

“Bir gün mü……?”

“Evet, herkes eninde sonunda cennete gidecek.”

“Yani şimdi gidemez miyim?”

“Hayır, kesinlikle gidemezsin.”
Jiheon başını sertçe yana salladı.
“Oraya bir kez gittin mi, bir daha asla geri dönemezsin. Artık buradaki insanları göremezsin.”

“O zaman… o zaman…! Hep birlikte, herkesle birlikte gidelim!”

Jin’in korkutucu sözleri üzerine Jaekyoung kaburgaları ters çevirdi ve şöyle dedi:

“Buna kıyamet denir.”

“Kıy…yeme ? O da ne?”
“Kıyeme değil. Kıyamet. Kı-ya-met.”

Jiheon masanın altında Jaekyoung’un ayağına hafifçe tekme attı. Bu, çocuğa tuhaf şeyler öğretmeyi bırakması için sessiz bir mesajdı.

“Her neyse, herkes birlikte gidemez. Bu olabilecek bir şey değil.”

Jiheon kararlı bir tavırla soğumuş kaburgaları küçük parçalara bölüp Jin’in kaşığına yerleştirdi. Ama Jin’in dikkati tamamen dağılmıştı ve artık yemekle ilgilenmiyordu.

“O zaman… o zaman… sadece ben, babam ve babam gitsek?”

“Bu ailevi bir şey olur-“

“Hey, hey! Dikkat et, atlet Kwon Jaekyoung!”

Jiheon dikkatini tekrar Jin’e vermeden önce Jaekyoung’a ‘bir aptalca yorum daha yaparsan seni kolay kolay bırakmam’ der gibi bir bakış fırlattı.

“Bu da iyi değil.”

“Neden?”

“Çünkü büyükannen ve büyükbaban çok üzülür. Ve halan da.”

“O zaman… Büyükannem ve büyükbabam da gitsin-“

“Hayır, kesinlikle olmaz.”

Jiheon bu konunun kapanması için yalvarmak istemesine rağmen sakin kalmaya çalışıyordu. Derin bir nefes aldı ve tekrar açıkladı.

“Jin-ah, görüyorsun, herkes bir gün cennete gidecek, ama oraya gittiğinde geri dönemezsin. İstesen bile sana izin vermezler.”

“Gerçekten mi……? Geri dönemeyecek miyim? Gerçekten mi? Asla mı?”

Jin sordu, yüzü ilk kez ciddileşmişti, Jiheon’un sözlerinin ciddiyeti nihayet kafasına dank etmişti. Jin’in çok korkmuş olabileceğinden endişelenen Jiheon hemen gülümseyerek başını salladı ve durumu hafifletmeye çalıştı.

“Evet, doğru. Yani cennete gitmeden önce burada yapmak istediğin her şeyi yapmalısın. Böylece cennete gidip geri dönemediğinde üzülmezsin.”

Jiheon Jin’in anlayıp anlamadığını sorduğunda, çocuk ne demek istediğini tam olarak anlamamış olsa da Jin ciddiyetle başını salladı.

“O zaman… Jin bol bol oynayacak ve daha sonra babam ve babamla gidecek.”

“Hayır. Jin çok daha sonra gitmeli.”

“Neden……?”

“Çünkü Jin baban ve baban kadar uzun süredir burada değil.”
Jiheon konuşurken gülümsedi.
“Belki önce ben giderim, sonra baban gelir. Jin çok daha sonra gelebilir. Baban ve baban orada seni bekliyor olacaklar. Tamam mı?”

“Mm…, tamam…….”

“Güzel.”

Jiheon gülümseyerek Jin’in saçlarını karıştırdı, cevabından memnundu ama sonra garip bir şey fark etti. Kafasını kaldırdığında Jaekyoung’un kırmızı gözlerle ona baktığını görünce irkildi. Gözlerinden yaşlar bile akıyordu.

“Neden, sorun ne……?”

“Hayır, sadece… önce sen gideceğini söylemiştin, abi…….”

Jaekyoung cümlesini bitiremedi ve gözlerini ovuşturmaya başladı. Jiheon ne diyeceğini bilemez haldeydi ve yanı başındaki Jin gözlerini kocaman açtı.

“Baba ağlıyor……? Neden…? Neden ağlıyor…?”

Konuşurken burnunu çeken Jin sonunda gözyaşlarına boğuldu.

“Baba… ağlama……!”

Jin koşup kendini Jaekyoung’un kollarına attı ve feryat ederken ona sıkıca sarıldı. Jiheon endişeyle restoranın etrafına bakındı, birinin gelip neler olup bittiğini sorgulamasından korkuyordu.

“Hayır, baban ağlamıyor.”

Jaekyoung o sırada sakinleşmişti. Jin’i kucağına çekti ve kendi gözlerini tekrar ovuşturmadan önce büyük elleriyle çocuğun yüzünü nazikçe sildi. Sonra birdenbire Jaekyoung Jiheon’a çıkıştı.

“Abi, önce ben gideceğim deme! Bu tür şeylerde sıra olmaz, cidden.”

Jaekyoung’un ani çıkışıyla irkilen Jiheon kekeledi.

“Peki……, o zaman ilk sen başlayabilirsin.”

Ama Jaekyoung buna da kaşlarını çattı, belli ki mutsuzdu.

“Ayrı ayrı mı gitmek zorundayız?”

“Peki, o zaman birlikte gidelim. Kaybeden sen olursun, ben değil.”

“Birlikte gideceğiz.”
Jaekyoung sinirli bir şekilde konuştu.
“Sensiz yalnız yaşamanın ne anlamı var, abi?”

“Ne demek ‘yalnız’? Çocukların ve torunların olacak.”

“Bilmiyorum. O zamana kadar benim çocuklarım ya da torunlarım gibi hissedecekler mi? Sadece birbirlerinin ebeveynleri ve çocukları olacaklar.”

Kucağında 40 aylık oğullarıyla otururken Jaekyoung şimdiden gelecekleri tarafından ihanete uğramış hissediyordu. Yine de, homurdanmasına rağmen, lokmalar arasında burnunu çeken ama babasının verdiği her et parçasını hevesle kabul eden Jin’i beslemeye devam etti. Jiheon ise zihinsel olarak bunalmıştı ve sadece eve gitmek istiyordu.

Jiheon faturaları öderken restoran sahibi sıcak bir gülümsemeyle konuştu, “Aman Tanrım, baba ile oğul arasındaki bağ gerçekten harika. Gerçekten inanılmaz.”

“Evet, birbirlerinden ayrılamazlar. Birbirleri olmadan yaşayamazlar.”

Jiheon alaycı bir gülümsemeyle cevap verdi ve ödemeyi bitirdi.

Restorandan çıkar çıkmaz Jiheon Jaekyoung’a döndü.

“Bir süreliğine buraya gelmeyelim…….”

Eve vardıktan sonra Jiheon hızlı bir duş aldı ve yatağa girdi. Kendini o kadar bitkin hissediyordu ki yatağa uzandığı anda uykuya dalacağını düşündü, ancak yatağa girdiğinde uyku onu ele geçirdi.

“Ne de olsa bugün öğlen uyandım.

Saat daha dokuzdu, bu yüzden henüz uykusunun gelmemiş olması pek de şaşırtıcı değildi. Gözlerini kapalı mı tutsa yoksa kitap mı okusa diye düşünürken, Jaekyoung sessizce yatak odasının kapısını açtı ve içeri girdi.

“Jin uyuyor mu?”

“Evet.”

Jaekyoung yatağa tırmandı ve Jiheon’a sarıldı, sonra aniden beklenmedik bir şey söyledi.

“Abi, neden yönetim ekibine geri dönmüyorsun?”

“Ne……?”

Jiheon bu ani söz karşısında şaşkına döndü ve ayağa kalktı.

“Bugünle mi ilgili? Hadi ama, bu ilk seferdi. Diğer ebeveynler hiç böyle değil.”

“Bunun bugün olanlarla hiçbir ilgisi yok.”

Jaekyoung hâlâ yatakta yatarken cevap verdi. Parmaklarını birbirine geçirdi ve yastık olarak kullandı.

“Bir süredir bunu düşünüyordum. Şu anda yaptığın şeyin önemli olduğu doğru, ama sana uygun görünmüyor.”

.
.
.

Beni de ağlattın Jaekyoung-ah sen ne güzel adamsın 🤧

Yorum

5 1 Oy
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
2 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Gökkuşağı’nın sonu
Gökkuşağı’nın sonu
17 gün önce

Jae sen… seni ve oğlunu ısırırım

Hayriye
Hayriye
1 ay önce

Çocuktan daha duygusal koca adam

Ayarlar

Karanlık Modda Çalışmaz
Sıfırla
2
0
Düşüncelerinizi duymak isterim, lütfen yorum yapın🫶x