O zamandan beri Jaekyung ne zaman kendini boş havuzda yalnız bulsa derin bir yalnızlık hissinden kendini alamıyordu. O abinin boş bakışlarını ve havuza bakarken yüzünde beliren ıssızlığı hatırlamaktan kendini alamıyor ve ağlayacak gibi oluyordu.
Avustralya’ya taşındıktan sonra bile durumu düzelmedi. Sıkı antrenmanlarına rağmen, molalarda sık sık tek başına oturup havuza bakıyor ve gözyaşları kontrolsüzce yüzünden aşağı akıyordu.
Avustralyalı antrenörü Oliver buna birkaç kez şahit olmuştu. Bir gün, Jaekyung’un annesinin haberi olmadan, Oliver onun yanına oturdu ve sordu:
“Kore’ye geri dönmek istiyor musun? Evini özlüyor musun?”
Oliver, Jaekyung’un genç yaşta anavatanını terk ettiği için vatan hasreti çektiğini düşündü. Eğer annesine anlatmakta zorlanıyorsa onun yerine Jaekyung’un annesiyle konuşmayı teklif ettiğinde, Jaekyung başını yana salladı ve durumun böyle olmadığını söyledi.
Bunun yerine Oliver’la -hâlâ çok iyi olmadığı- İngilizce konuşarak, hayranı olduğu kendi ülkesinden bir yüzücüden ve o abinin yüzmeyi bırakmasından sonra yaşadığı yalnızlıktan bahsetti.
Oliver Jaekyung’un hikayesini dikkatle dinledi ve sonra başını sallayarak şöyle dedi:
“Anlıyorum. Yüzme havuzlarında durum böyledir. Suyun içinde hareket ederken zihnin boşalır ama hareket etmeyi bıraktığın anda tüm düşüncelerin akın akın gelir. Su da böyledir. Annenin rahminde olduğundan beri suyun içindesin ve orada yapabildiğin tek şey düşünmek. Dolayısıyla, suya daldığında, sanki zamanda geriye gidiyormuşsun gibi kendi başına birçok düşünceye sahip olursun. Bu yüzden birçok yüzücü depresyonla mücadele ediyor.”
Jaekyung hemen cevap verdi, “Ben depresyonda değilim. Öyle bir şey değil.”
“Elbette, tabii ki.”
Oliver, Jaekyung’un yüzüne dikkatle bakarak onayladı.
“Ama yüzmeye devam etmenin senin için doğru olup olmadığından emin değilim. Sen kendin seç. Eğer senin için çok zorsa, annenle konuşurum.”
Jaekyung hemen başını yana salladı. Yüzmeyi bırakmak bir seçenek değildi.
“Gerçekten mi? Devam edecek misin?”
Oliver nazikçe sordu. Jaekyung kararlılıkla başını salladı.
“Grand Slam’e ulaşacağım. Başarmak zorundayım.”
Oliver 14 yaşındaki bir çocuğun hırslı isteklerine gülmedi. Büyük eliyle çocuğun omzunu sıvazladı.
“İşte sana kararlılık. Dediğim gibi, çoğu yüzücü depresyonla mücadele eder. Bazıları havuzdan çıktıktan sonra daha iyi hissederken, bazıları daha kötü hisseder. Senin için neyin işe yaradığını ve bununla nasıl başa çıkacağını bulalım.”
Oliver haklıydı; Jaekyung’un havuz dışında kendini daha iyi hissedeceğinin garantisi yoktu. Hatta daha kötü bile olabilirdi. Ve zaten şu an için yüzmeyi bırakamazdı.
Bu yüzden Jaekyung havuzdaki yalnızlığının üstesinden gelmek için çeşitli yöntemler denedi ve sonunda kendisi için işe yarayan bir yöntem buldu.
Her neyse, antrenman sırasında iyiydi. Kuvvetli bir şekilde yüzdüğünde, yalnızlık ya da başka bir şey hissetmesine yer kalmıyordu.
Ancak, asıl sorun molalar sırasında yaşanıyordu. Bu yüzden Jaekyung dinlenirken mümkün olduğunca havuza bakmamaya gayret ediyordu. Sudan çıktıktan sonra yere uzanıyor ve gözlerini bir havluyla kapatıyordu. Bu şekilde kalıyor, derin nefesler alıyor ve kas hücrelerinin yenilenme hissine odaklanıyordu.
Önemli olan bu molalar sırasında başka bir şey düşünmemekti. Bunu başarmak için antrenman sırasında muazzam bir enerji harcaması gerekiyordu. Dayanıklılığını, vücudunu aşırı çalıştırdığını hissettiği noktaya kadar tüketmek zorundaydı. Bu şekilde, molalar sırasında düşüncelerle boğuşmadan uzanabilirdi.
Antrenman yaparken deli gibi çalışır, molalarda ise sanki ölmüş gibi uzanıp dinlenir, başka hiçbir şey yapmaya vakit bulamazdı.
Ve yeteneklerinin bu şekilde gelişmemesi mümkün değildi. Fiziksel gücü gün geçtikçe artmaya devam etti ve Avustralya’da üç yıl eğitim aldıktan sonra, onun fiziksel hünerleriyle boy ölçüşebilecek yerel bir yüzücü yoktu. Nihayetinde, yalnızlıktan kaçmak için verdiği savaş Jaekyung’u daha da güçlendirdi.
Bu süre zarfında Jaekyung’un tek hayali Grand Slam’e ulaşmaktı. Her gece yatağına uzanıyor ve bunu başardığında neler olacağını hayal ediyordu.
O dönemde televizyonda sık sık uluslararası yarışmalarda başarılı olan sporcular yer alıyordu. Jaekyung bu programları izlediğinde, “Grand Slam’i başarırsam, böyle programlara çıkabilecek miyim? Beni davet edecekler mi?” diyordu.
“Onlardan o abiyi de davet etmelerini isteyebilir miyim? Onun Kore’nin ilk Dünya Şampiyonası madalyalı sporcusu olduğunu ve Grand Slam’e onun sayesinde ulaştığımı söylersem, onu da davet etmezler mi?”
Jaekyung bunun olmasını gerçekten umuyordu. Tekrar karşılaşır karşılaşmaz o abiyle konuşmak istiyordu. Grand Slam’e gerçekten onun sayesinde ulaştığını, o olmasaydı bunu başaramayacağını söylemek istiyordu. Bunun yanı sıra, o zamanlar söyleyemediği şeyleri de ona söylemek istiyordu.
Jaekyung, yüzme merkezindeyken ona doğru düzgün tek bir kelime bile söyleyemediği için derinden pişmanlık duyuyordu. Tekrar karşılaşırlarsa, söylemek istediği her şeyi hiç saklamadan söyleyeceğine inanıyordu. Sadece o abisini tekrar görmek istiyordu.
Jaekyung Asya Oyunları’nı, Olimpiyatları ve hatta Dünya Şampiyonalarını sadece o abisiyle tekrar karşılaşma kararlılığıyla kazandı. Grand Slam’e giden son adım olan Pan-Pasifik’e hazırlanırken, Asya Oyunları Tayvan’da düzenlendi. Jaekyung katılma ihtiyacı hissetmiyordu ama federasyonun ciddi talebi nedeniyle katılmaktan başka çaresi yoktu.
Asya Oyunları’ndaki son etkinliği olan 200 metre karışık finalinin olduğu gün, Jaekyung gece geç saatlerde Kore takımının ortak basın toplantısı alanına gitti. Ancak, bir önceki takımın röportajı hala devam ediyordu. On dakika kadar beklemesini istediler ve onu bir bekleme odasına yönlendirdiler. “Bekleme odası” sadece bir kelimeydi. Aslında birkaç kanepenin bulunduğu boş bir ofisti.
Neyse ki odada yalnızdı, bu yüzden en büyük kanepeye uzandı, rekabetten bitkin hissediyordu. Kısa bir şekerleme yapmayı düşündü ama birden bekleme odasının kapısı açıldı ve genç bir adamın sesini duydu.
“Hayır, cidden, seni ofiste ilk gördüğümde evli olduğunu düşünmüştüm. Gerçekten!”
Genç adam öyle bir yaygara koparıyordu ki Jaekyung sesinin anlamsızlığı karşısında kaşlarını çattı. Jaekyung bölme tarafından engellendiği için burada başka birinin olduğunu bilmiyor gibiydi.
Harika. Artık uyuyamam.
Jaekyung gözleri kapalı bir şekilde dilini şaklatırken, kapının kapanma sesini ve başka bir adamın sesini duydu.
“Gerçekten mi? O kadar yaşlı mı görünüyorum?”
Sesi biraz espriliydi ama belki de bir önceki genç adamın sesi anlamsız olduğu için bu seferki nispeten daha nazik ve sakindi.
“Öyle değil! Tipik yeni evli damat havası var sende, biliyor musun? Ya da soğukkanlılık? Her neyse, öyle bir şey işte. Sanki ‘Evde yüzüğümü düzgün takacağım ama herkes benim çoktan alınmış olduğumu görüyor, o yüzden bana yaklaşmayın bile’ diyorsun. Oh, bilmiyor musun?”
“Bilmiyorum.”
“Her neyse, öyle bir hava yayıyorsun. Ben de düşündüm ki, ‘Biliyordum. Bütün iyi erkekler evlidir’ diye düşündüm.”
Bu da nesi?
Jaekyung içten içe alay etti.
Aptal mı? Ne tür saçmalıklar saçıyor bu?
“O zaman bu konuda dikkatli olmam gerekecek. Herkes evli bir adam olduğumu düşünecek ve benimle konuşmayacak.”
Sakin ses gülümseyerek karşılık verdi. İnce savunma tonuna bakıldığında, anlamsız adamın ona asıldığını bildiği açıktı.
“Oh, hadi ama. Kimseyle çıkmayacağına emin misin, abi?”
“Çıkmayacağım.”
Sanki bu fikri tamamen reddediyormuş gibi kesin bir tavırla cevap verdi. Yine de, anlamsız adam ya umursamaz ya da fark etmemiş gibi davranarak flört etmeye devam etti.
“Abi, ciddi olamazsın! Biriyle çıkmamak hayatındaki çoğu zevkten vazgeçmek gibi bir şey.”
“Üniversitede yeterince şey yaptım.”
“Eskisinden farklı!”
“Ne farkı var ki? Her şey aynı.”
Adam gülümseyerek söyledi. Konuşmalarını dinleyen Jaekyung, anlamsız adamın neden flört etmeye devam ettiğini anladı. Diğer adamın nazik tonu ve gülümseyen tavrı kulağa reddediliyormuş gibi gelmiyordu.
“Ama Yeonho, neden bana ‘şef’ yerine ‘abi’ deyip duruyorsun?”
“Çok kasvetli. ‘Abi’ daha arkadaşça ve hoş hissettiriyor. Ben seviyorum.”
“Evet, ben sevmiyorum. Bana düzgün hitap et.”
Şu ses tonuna bak.
Jaekyung gözlerini kapadı ve kaşlarını çattı.
Bunu açık bir yüz ifadesiyle söylemeli, ‘Seni çılgın aptal, bunun komik olduğunu mu sanıyorsun? Bana ‘abi’ dediğin için sana aşık olacağımı mı sanıyorsun? Eğer böyle gülümsemeye ve tatlı tatlı konuşmaya devam ederse, adam daha da ısrarcı olacaktı.
“Hayır, asla olmaz. Buna alışacaksın ve hoşuna gidecek, abi.”
Değil mi? Aptalın teki değil mi?
“Ve bunu herhangi biriyle yapmıyorum. Özellikle seninle yapıyorum, abi.”
O şüphesiz bir aptal.
Birden bekleme odasının kapısı büyük bir gürültüyle açıldı ve biri seslendi:
“Bay Jung, Yeonho-ya, gidelim. Araba geldi.”
Anlamsız adam “Sonunda” diye haykırdı ama baş başa geçirdikleri zamanın bölünmesinden dolayı hayal kırıklığına uğradığı belliydi.
Ayak sesleri uzaklaşıp bekleme odasının kapısı kapandığında, etraf sessizliğe gömüldü. Jaekyung nihayet biraz uyuyabilecek durumdaydı ama anlamsız adam onun dinlenmesini elinden almıştı.
Sonunda Jaekyung dilini şaklattı ve doğrulup oturdu. Pencereden arabaya binen insanları gördü.
Bunlar o adamlar.
Jaekyung yolcu koltuğuna girmeye çalışan adamı görür görmez bilinçsizce ayağa fırladı.
Bu o abi.
Hayır, değil. O abiye çok benziyor.
Evet, muhtemelen o.
Jaekyung pencereye doğru koşarken düşündü. O abinin burada olmasına imkan yoktu. Bu kişi ona benzeyen biri olmalıydı.
Ne olduğunu anlamadan pencerenin yanında durmuş, yüze daha yakından bakmaya çalışıyordu. Sadece kendisine o abiyi hatırlatan bir yüz görmek istiyordu.
Jaekyung pencereyi açmaya çalıştı ama kilitliydi. Kilidi açıp pencereyi açmayı başardığında, yolcu kapısı çoktan kapanmıştı. Araba hemen hareket etti ve araba binanın önünden ayrılmadan hemen önce bekleme odasının kapısı açıldı.
“Bay Kwon Jaekyung, hemen görüşme odasına gidelim!”
Görüşme hemen başladı ama Jaekyung ne kendisine sorulan soruları ne de verdiği cevapları hatırlıyordu. Aklının yarısı yerinde değildi.
Neyse ki zaman geçtikçe yavaş yavaş kendine geldi. Yine de hâlâ tedirgindi. Belki de geç de olsa, gördüğü kişinin sadece o abiye benzemeyebileceği aklına geldi. O abinin kendisi de olabilirdi.
Emekli sporcuların spor endüstrisinde yer almaya devam etmesi alışılmadık bir durum değildi. Eğer o abi de aynı şeyi yapıyorsa, burada olmasında şaşılacak bir şey yoktu. Aslında, tamamen doğal görünüyordu.
Jaekyung röportajı bitirir bitirmez hemen federasyondan birilerini çağırdı ve onlara sordu. Hepsi de “Jung Jiheon mu? Tabii ki onu tanıyorum. Nasıl tanımayayım? O senin kıdemlin. Kore’nin en yakışıklı yüzücüsü değil mi?” Sadece saçma sapan konuşuyorlardı, bu yüzden Jaekyung hala o abinin emeklilik sonrası haberleri hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Sonunda Jaekyung kapanış töreninden bir gün önce planlanan uçak biletini iptal etti ve sporcu köyünde kalmaya karar verdi. O abi olup olmadığına bakmaksızın, kapanış töreni ve sonrasındaki partiye sporculardan birinin katılıp katılmayacağını kontrol etmek istiyordu. Aksi takdirde, buna dayanamayacaktı.
.
.
.
Şu asansördeki çocuk ve bizim uke miydi acaba
Lan bu yılışık bizim ukeye baştan beri yazıyormuş sülük herif