Switch Mode

Into The Rose Garden Bölüm 113

-

İkinci buluşmalarında, bakışlarıyla Aeroc’u taciz ettikten sonra Bendyke bir süreliğine kütüphaneyi kullanacağını söyleyerek odadan çıktı. Çabucak geri döndü. Kütüphanenin nerede olduğunu bilen birinin hızıydı bu. Belki de bir hizmetkâra yerini sormuştu.

Bendyke ona bir kitap uzattı. Tanıdık bir ciltti. Defalarca okuduğu kitaptı bu.

“Bunu bana oku.”

“Bunu yüksek sesle okumamı mı istiyorsun?”

Kitap ulusal dilde yazılmıştı. Bu adam başkent üniversitesinden dereceyle mezun olduğuna göre, ulusal dili okuyamaması mümkün değildi.

“Presbiyop* olmak için o kadar yaşlı olduğunuzu sanmıyorum.”(Yakını görememe)

“Sessiz okursan iyi olur, ama yüksek sesle okumak istersen, o da olur.”

Aeroc’un bu kitabı okumasını mı istiyordu? Aeroc’a genç bir özel ders öğrencisi gibi davranıyordu. Başka hiçbir şeyi boş verin, Aeroc’un zekâsı söz konusu olduğunda kışkırtmamak en iyisiydi. Aeroc’un bu hakaretten duyduğu hoşnutsuzluk aşikârdı.

“Ben bu kitabı okudum. Zekamı senin seviyende test etmeye kalkma!”

“Biliyorum. Bu Kont’un en sevdiği kitap.”

“O zaman neden?”

“Eğer çok şey istiyorsam, kitabı okurken seni izlemek isterim.”

Aeroc giderek zorlaşan bu talebe nasıl tepki vereceğini bilemiyordu. Sapkın cinsellikte röntgenciliğin yeri olsa da, bu başkalarının hayatlarını gizlice gözetlemek ya da mastürbasyon gibi son derece kişisel cinsel faaliyetleri gözlemlemek değildi. Bendyke insanları okurken izlemek istediğini açıkça ilan ettiğinde, Aeroc sapkınlık yelpazesinde nerede durduğunu bilmiyordu. Cehalet korkuyu doğururdu.

“Eğer okumak senin için zorsa, başka bir şey de isteyebilirim.”

Artık okumak için daha fazla neden vardı. Aeroc yüksek sesle okumak yerine sessiz okumayı tercih etti. Aeroc daha önce defalarca açtığı ciltli kitabı karıştırırken birden meraklandı.

Bendyke onun en sevdiği kitabın bu olduğunu nereden biliyordu? Üstelik Aeroc en sevdiği kitapları kütüphanedeki özel bir rafta saklardı. Normal kitap kataloğuna göre asla bulunamayacağı bir yerdeydi, peki onu nasıl bulmuştu?

Hayır, Aeroc bunun cevabını bilmek istemiyordu, bu sadece bir tesadüf olmalıydı. Bendyke tesadüfen özel rafı bulmuş ve orada cildi darmadağınık bir kitap bulmuştu. Çok yıpranmış olduğunu düşünmüş olmalıydı, çünkü cildi dağılmış yeni bir kitap sık sık okunduğu anlamına geliyordu. Bu tamamen bir tesadüftü.

İçindeki kötü önseziyi silkeleyen Aeroc sayfaları teker teker çevirdi. Meraklı bakışları görmezden gelmeye çalıştı.

Bu onun en sevdiği kitaptı ve istediği zaman herhangi bir bölümüne kolayca odaklanabilirdi ama nedense Aeroc bugün kitabın içine giremiyordu. Birkaç sayfayı çeviriyor ve sonra tekrar başa dönüyordu. Bütün suçu acımasız bakışlara yükledi.

Aeroc kelimeleri yumuşatmaya çalışıyordu ama her an bir hayvan gibi üzerine çullanacakmış gibi hissediyordu. Her zaman Aeroc’un beklentilerinin ötesinde davrandığı için gurur duyması gereken Bendyke gerçekten de hiçbir şey yapmıyordu.

Sadece kibirli bir tavırla Aeroc’un yan tarafına baktı. Hayır, işaret parmağını yanağına kaldırıp başını hafifçe eğerek attığı yoğun bakış, bakmaktan çok Aeroc’u yalamaya benziyordu. Bendyke’nin gözlerinin kenarlarında eğlence parlıyordu.

“Bu kadar komik olan ne?”

“Eğleniyor gibi mi görünüyorum?”

“Gülümsüyorsun.”

Bendyke gülümsediğini fark edince ağzının kenarlarını ovuşturdu. Ama genel tavrı değişmemişti. Hatta şimdi bir kulaktan diğerine sırıtıyordu. Bu rahatsız ediciydi. Aeroc çapraz bacaklarını çözdü ve tekrar geri sardı. Sayfalar gergin bir şekilde tıkırdadı.

“Burada olduğumu düşünmek zorunda değilsin.”

Ne kadar düşüncesizce söylenmiş bir söz. Aeroc’un içinden öfke fışkırdı.

“Aynı odada olduğumuz sürece ne istersen yapabilirsin. Okumaktan sıkıldıysan meditasyon yapmaya ya da kestirmeye ne dersin?”

Orada değilmiş gibi davranarak “düşünceli” olmaya çalışıyordu. Aeroc afallamıştı. Bir fareyi avlayan bir kedi bile bundan daha sofistike numaralar kullanırdı. Aeroc kendi benzetmesi karşısında dehşete düşmüştü.

Huzur içinde uyumak ya da meditasyon yapmak istemiyordu. İnsan göz teması kurmak istemediği biriyle aynı odadayken, okumak kendini savunmanın etkili bir biçimiydi. Aeroc’un bakışları beşinci kez okuduğu sayfaya düştü.

“Güneş batıyor.”

Aeroc yerinde duramayıp ayak parmaklarını ayakkabılarının içinde oynatınca Bendyke aniden konuştu. Bu, içinde bulundukları durumun değiştiğine dair bir bildiriydi. Aeroc korkudan çok rahatlama hissiyle kitabı kapadı. Aklını tamamen kaçırmadan önce bu işi bitirmek istiyordu. Bendyke sonunda ağır bedenini kaydırırken, bu sefer gerçekten yapıyor olabilirlerdi.

“Şimdi ne yapacaksın?”

“Sen ne düşünüyorsun?”

Aeroc zaten önceden hazırlanmıştı. Aeroc gözlerini Bendyke’den ayırmadan nefes alıp verişini dengeledi. Küçük masanın önünden geçerken adam Aeroc’un elini tuttu ve öptü.

Bu bir tapınma ritüeliydi. Alçak seks manyağı sahtekâr için oldukça kibar bir başlangıçtı. Bunu yapmak için Aeroc’un bileğini kavradı ve etkileyici fiziğini tavana uzanır gibi eğerek sahip olduğu cazibeyi sergiledi. Korkulu bekleyiş Aeroc’u heyecanlandırdı. Bu duyguyu hoş karşılamıyordu ama heyecanını inkâr edecek kadar kendini kandıran biri de değildi. İş bu noktaya geldiğinden beri, onun boyundaki bir adamın çıplaklığını görmek için de çarpık bir kararlılık duyuyordu. Eğer canı yanarsa, çığlık atacaktı. Ta ki güçlü gururu parçalanana kadar. Aeroc ona kızışmış bir aygırdan başka bir şey olmadığını zor yoldan öğretebilirdi.

Dudaklarından bir nefes kaçtı. Yakacak kadar sıcaktı. Ne kadar uzağa ulaşacaktı, tek bir karşılaşmada onarılamayacak bir iz bırakacak mıydı, lanetli bir şeytanın işareti gibi Aeroc’u her gece ateşli bir arzuyla alevlendirecek miydi? Bunu bilmiyordu. Cinsellik kıtası karanlıklarla doluydu. Şeytanın vücut bulmuş hali Bendyke’ın onu bu karanlığa ne kadar sürükleyeceğinden korkuyordu.

Aeroc’un talihsizlik ve kaos yıldızlarıyla dolu hayatı son zamanlarda daha da kötüye gitmişti. Bu sefer de farklı değildi. Bendyke yüzünü ekşitmeden ayrıldığını duyurdu.

“Ne? Tüm yapacağın bu mu?”

Aeroc’un yüz ifadesi şaşkınlıkla gevşedi. Dönen kafasındaki karanlık az önce kalkmış ve şiddetli bir yoğunlukla yayılmıştı. Aeroc göğsünün ortasında yanma hissi, derin bir hayal kırıklığı ve ardından bir gün daha kurtulduğu için rahatlama hissi duydu. Duyguları karışıktı.

“Asla olmaz.”

Bu basit sözcükler normalde karmaşık olan bir yargıya baş döndürücü bir kafa karışıklığı katmanı ekledi.

“Yani…… bugün sonuna kadar gitmek istemedin mi?”

“Beklentilerini karşılayamadığım için özür dilerim. Doğru düzgün bir duygusal alışveriş olmadan bedenlerimizin birbirine karışması benim tercihim değil. Gerçi gerçekten istesem yapabilirdim sanırım.”

Bendyke’nin ağzının köşesi bunun üzerine yukarı doğru kıvrıldı. Aeroc kızaran yüzünü gizleyemeyerek ayağa fırladı.

“Bunu istediğimi kim söyledi? Senden sadece sözleşmeye sadık kalmanı istiyorum.”

“Ben sözleşmeyi asla bozmadım.”

“Zaten özel bir görüşme için iki kez talepte bulundun. Zamanım sana bunu sonsuza dek veremeyecek kadar pahalı.”

Aeroc protesto için ayağa kalkarken Bendyke bir an sessiz kaldı. Sonra bir adım daha yaklaştı. Bu göz korkutucuydu ama Aeroc’un inatçı alfa gururu geri adım atmasını engelledi. Geri çekilmek istese bile yapamazdı çünkü sandalye yolunu kapatıyordu. Sahtekâra ters ters bakmaya çalışırken başını geriye eğdi.

Bendyke işaret parmağını kıvırdı ve budaklı tırnağıyla Aeroc’un çenesinin ucunu yavaşça okşadı. Adamdan tehlikeli bir zevk akıyordu. Aeroc onu ürperten şeyin korku mu yoksa beklenti mi olduğunu bilmiyordu.

“Görünüşe göre hala sözleşmeleri dikkatli okumama alışkanlığın var. Böyle devam edersen, sonunda bir dilenci olabilirsin.”

“…….”

“Sözleşmemizde toplantıların sayısı hakkında bir şey yazmıyor, sadece istediğim zaman ve mekânı bana sağlayacağın yazıyor.”

Bu sözler Aeroc’un başının arkasının karıncalanmasına neden oldu. Aeroc ona inanamayarak baktı, sonra da öfkesini bir vuruş geç çıkardı.

“Seni aşağılık sahtekâr!”

“O gözlerle söylediğinde iltifat gibi geliyor.”

“Ne?”

Öfkeden başı dönen Aeroc tökezledi ve Bendyke ondan uzaklaştı. Adam kapıya doğru yönelirken, ince bir gülümsemeyle baktı.

“Bir sonraki buluşmamızı dört gözle bekliyorum, Aeroc.”

.
.
.

Clayton Düşesi’nden bir davetiye gelmişti. Belirli bir amacı olmayan, bir fincan çayı paylaşmak için bir davetti bu. Aeroc daha önce kaba davranmıştı, o yüzden bu kez herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için zamanında gelmeye dikkat etti. Düşes’in hizmetkârı Aeroc’a kapalı seraya kadar eşlik etti.

Çay masası oldukça büyüktü; nadir bulunan geniş yapraklı ağaçlar, çiçekler ve tropik bölgelerden özel olarak getirilmiş canlı yapraklarla dolu bir seranın içine yerleştirilmişti. Üç koltuk vardı.

“Aeroc, görüyorum ki bugün geç kalmamışsınız.”

“İyi günler, Majesteleri.”

Başını sesin geldiği yöne doğru eğdi. Düşesin parmaksız, ağ eldivenli elinin arkasını öptü. Düşes ondan beklediği o harika gülümsemeyle başını kaldırdığında Aeroc’un yüzü istemsizce buruştu. Çünkü Düşes’e eşlik eden adamın yüzünü bir an için görmüştü.

“Kont.”

Bendyke ona sıradan bir unvanla hitap ederken başını eğdi.

“Bu adam neden burada?”

“İstediğim herkesi evime davet etme hakkına sahibim.”

“Ama bu adamın unvanı ve karakteri zat-ı alinizin saygınlığına yakışmıyor.”

“Benim saygınlığımı yargılamaya mı çalışıyorsunuz? Bu çok kaba.”

Düşes kaşlarını çattı ve Aeroc’u azarladı.

“Özür dilerim.”

“Bay Bendyke’e karşı çok kaba olduğunuzu biliyorum ama gerçek yüzünüzü göstererek itibarınızı kaybetmeyin. Burada aristokrasiyi temsil ediyorsunuz.”

Clayton Düşesi haklıydı, Aeroc buradaki tek aristokrattı. Düşes kraliyet ailesindendi, Bendyke ise kentsoylu.

“Tek başıma yürümek benim için çok zor, eklemlerim çok zayıf. Yardımınıza ihtiyacım var.”

Az önce Bendyke tarafından eşlik edilen ve bu gerçeği umursamazca görmezden gelen Düşes, elini Aeroc’a uzattı. Aeroc’un koluna giren Clayton Düşesi rahatça ona yaslandı. Aeroc yavaşça çay masasına doğru yürümeye başladı ama Düşes onun elini sıktı.

“Oraya değil, yatak odama.”

“Pardon?”

“Bugün ilk özür dileyen ben olacağım. Epeydir yürüyorum ve çok yorgunum.”

“O zaman bu adam hakkında ne yapacaksınız?”

“Kaleyi gezmek istiyor, ona etrafı gezdirebilirsin.”

Aeroc Düşes’in kaprisi karşısında şaşkına dönmüştü. Ona yatak odasına kadar eşlik etmeyi bitirdiğinde, Bendyke sanki bekliyormuş gibi yaklaştı.

“Düşes’in bu kadar keyifsiz olması için ne yaptın?”

“Sadece serada ve bahçede yürüyordum.”

“Sadece bir yürüyüş ve o böyle mi?”

“Uzun bir yürüyüştü.”

Aeroc kaşlarını çattı ve Bendyke ellerini kaldırdı.

“Büyük nüfuz sahibi bir düşesle tartışacak kadar aptal değilim. Öğle yemeğinden sonra bunca zamandır yürüyorduk, o yüzden yorgun olmalı.”

“Öğle yemeği mi? Bu sabahtan beri mi buradasın?”

“Tam olarak dün geceden beri.”

“Düşes’in cömert bir kadın olduğunu biliyorum ama artık herkesin burada kalmasına gerçekten izin veriyor.”

Düşes’in yatak odasının önündeydiler. Tartışmak için uygunsuz bir yerdi. Aeroc yürümeye başladı ve Bendyke de onu takip etti. Uzun bir koridordan geçip merdivenlerden indikten sonra, dışarı açılan küçük bir kapıdan geçerek bakımlı bir arka bahçeye girdiler. Bendyke hızlı adımlarına rağmen aralarındaki mesafeyi sabit tuttu.

“Clayton Kalesi’ne oldukça aşinasın.”

Aeroc arkasındaki sese dönüp bakmadan cevap verdi, “Buraya sık sık gelirim.”

“Vikont Derbyshire, Vikont Westport, hatta Clayton Düşesi bile. Başkentte bu kadar çok büyük aristokratın ilgisini çektiğini fark etmemiştim.”

“Genç bir varis olarak bana karşı anlayışlı davranıyorlar. Sadece ben de değilim.”

“Bu düşünceli olmak için bile alışılmadık bir durum. Dün geceden şu ana kadar sorguya çekildim.”

“Sorgulandın mı?”

Aeroc bunun üzerine yürümeyi bıraktı ve arkasını döndü. Bendyke ona düşündüğünden çok daha yakındı.

“Geçmişimi, kariyerimi ve bağlantılarımı araştırıyordu. Hizmetçim Martha’nın kocasının nasıl öldüğünü bile öğrenmek istedi. Eminim şu anda sadık hizmetkârı hikâyemin gerçekliğini en ince ayrıntısına kadar kontrol ediyordur.”

“Clayton Düşesi tuhaflıklarıyla ünlüdür ve senin de söylediğin gibi, senden hoşlanmış, bu yüzden hakkındaki her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilmek istemiş olmalı.”

“Gerçekten öyle mi merak ediyorum. O zaman, bana güvenini yönetmem için emanet ettiğinde neden beni araştırmadığını bilmiyorum.”

“Ne söylemeye çalışıyorsun?”

“Fark ettiğinden çok daha fazla insan tarafından seviliyorsun.”

Bu sözler Aeroc’un kahkaha atmasına neden oldu.

“Yani kıskanıyor musun?”

“Hayır.”

Yüzsüzce inkâr eden Bendyke bir an sessiz kaldı, sonra konuştu.

“Sana bu kadar soğuk bir şekilde sırtlarını döndüklerinde ne kadar şaşırmış ve incinmiş olduğunu fark ettim.”

“Seni orospu çocuğu!”

Aeroc patladı, adamın ağzını sıkıca kavradı.

“Beni tehdit mi ediyorsun?”

“Ah, yanlış söyledim. Hayır, söylediğim bu değil.”

“Bana yalan söyleme! O lanet sözleşme yüzünden beni itibarsızlaştırmaya çalışıyorsun, değil mi?”

Parmak eklemleri bıkkınlıktan bembeyaz kesilmişti. Bendyke bir elini Aeroc’unkinin üzerine koydu ve diğer kolunu onun sertleşmiş beline doladı. Vücutları artık birbirine bastırılmıştı. Ama Aeroc hâlâ onu tutuyor, sanki onu öldürecekmiş gibi diğer adama bakıyordu.

“Ben böyle şeyler yapmam.”

“Buna inanmamı mı bekliyorsun? Beni aptal mı sanıyorsun?”

“Yanlış söyledim, bu benim hatam.”

Bununla birlikte Bendyke yavaşça başını eğdi. Öpüşeceklerini düşünen Aeroc ürperdi ve başını çevirdi.

Diğerinin ağzındaki tutuşunu bıraktı ve onu itti. Ama anlaşıldığı üzere, güç açısından bu adama karşı kazanmanın hiçbir yolu yoktu. Bendyke dudaklarını Aeroc’un kulağına bastırdı ve yavaşça uzaklaştı. Burası açık bir bahçeydi. Onları izleyen gözlerin nerede ve nasıl belirebileceğini bilmiyordu. Sert dudaklar yanağını okşadığında gerilim doruğa ulaştı.

“Senin dünyanı yok etmek istemiyorum. Olduğu gibi kalmasını istiyorum, saf bencillik ve zeki kibirden oluşuyor.”

“Sen zaten benim dünyamı yok ediyorsun.”

“Öyle miyim?”

“Bilmiyormuş gibi davranma.”

Aeroc onun bu kirli numarasına öfkelenirken, Bendyke sıkıntılı bir ifade takındı. Aeroc’u tutuşu gevşedi ve Aeroc bu fırsatı onu itmek ve bir mesafe yaratmak için kullandı.

“Nerede olduğumuzu bile biliyor musun? Dünyamı koruyormuş gibi çocukça bir tavır takınmadan önce davranışlarını bir düşün. Senin yüzünden hayatım zaten karmakarışık.”

“Senin için o kadar sorun muyum?”

“Elbette öylesin.”

Sonra Bendyke Aeroc’a belirsiz bir gülümseme verdi.

“Memnun mu olsam yoksa endişelensem mi bilemiyorum.”

“Sadece mutlu olduğunu söyle, istediğin bu değil miydi?”

Bendyke bir şey söylemek üzereydi. Bunu yapmak istemediği ya da aşırı bilinçli Aeroc’un olağandışı olduğu gibi saçma sapan şeyler söylerse, Aeroc ona bir tane patlatacaktı. Ama sonunda Bendyke ağzını açmadı. Onun yerine, “Gelecekte daha dikkatli olacağım.” dedi, niyeti belirsizdi.

.
.
.

Vay be Kloff bir ömür şeytanlığın ardından insan olabiliyor musun bunun sebebi bir meleğe aşık olman olmalı

Yorum

0 0 Oylar
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
En Yeniler
Eskiler Beğenilenler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
0
Düşüncelerinizi duymak isterim, lütfen yorum yapın🫶x

Ayarlar

Karanlık Modda Çalışmaz
Sıfırla