İnsan Dünyasına Dönüş 1
.
.
.
Mükemmel rüya uzayında, Xue Zi Xuan yavaşça gözlerini açtı. Başlangıçta insan dünyasını sonsuza dek terk edeceğini düşünmüştü ama bunun yerine neden sınırsız bir uzaya geldiğini bilmiyordu.
Burada sayısız parlak yıldız asılı duruyordu, yoğun ışıklar ayaklarının altında akan geniş bir gümüş nehir oluşturuyordu, o ise bir yükselip bir alçalarak boş ve geniş alanı araştırıyordu.
Başlangıçta, buranın büyük olasılıkla nai he köprüsü* veya insanların ölümden sonra gittikleri yer olan öte dünya olduğunu hissetti. (Budizmde, Naihe köprüsü ölülerin yeraltına geçmek zorunda oldukları köprü)
Bu yüzden sabırla bekledi, kendisinden önce giden kişinin buraya gelmesini, onu bir kez daha görmeyi bekledi. Karşılıklı hiçbir şey konuşulmasa, sadece omuzların sürtünmesi olsa bile, ona uzaktan bakabildiği sürece, Xue Zi Xuan’ın kırılacak kadar umutsuz olan kalbini rahatlatmaya yetiyordu.
Zaman kum gibi akıp geçti, yıllar sessizce akıp gitti, belki birkaç on yıl, birkaç yüzyıl, hatta on binlerce yıl beklemişti, ama sonunda hala onunla buluşamamıştı. Beklentisi yavaş yavaş umutsuzluğa dönüştü, ta ki kalbi toza dönüşene kadar. Görünüşe göre en acımasız lanet, en sevdiğiniz kişi tarafından nefret edilmek değil, göklerin size onu bir kez daha görme şansı bile vermemesiymiş.
Xue Zi Xuan hayatının geri kalanında onun affını alamayacak olsa bile, bu yine de ebedi ayrılıktan daha iyiydi. Xue Zi Xuan yavaş yavaş delirmeye başladı, boşluğun zincirlerinden kurtulmaya ve sevgilisinin bulunduğu dünyaya koşmaya çalıştı. Tekrar tekrar çırpınıp mücadele ederken, aniden belli belirsiz, gizemli bir aydınlanma yaşadı. Burası hayal ettiği gibi yeraltı dünyası değil, ayrı bir uzaydı.
Zihnindeki görünüşte yönlendirici olmayan his ona bu dünyada tanrıların var olduğunu ve kendisinin de bir tanrı olduğunu söyledi. Kırık yıldız galaksilerinden çılgınca güç emdi ve nihayet bir gün uzay sallanmaya, yırtılmaya ve çökmeye başladı.
Xue Zi Xuan tüm gücünü vücuduna sararak uzayın çöküşünün neden olduğu çekim güçlerine karşı koymaya çalıştı. Etrafındaki yıldızların birer birer toz haline geldiğini, geniş galaksilerin uzaydaki bir çatlakta kaybolduğunu ve güçlü bir kuvvetin boşluğu sardığını gördü. Bu, yarattıklarını kendi kullanımı için en ilkel hallerine çağıran Lord Tanrı’ydı.
Böylece kırılmamış yıldızlar ve galaksiler anında eriyerek 0’lar ve 1’lerden oluşan bir veri akışına dönüştü ve Lord Tanrı’ya koştu.
Xue Zi Xuan da Lord Tanrı tarafından çağrılmıştı, kendisini beslemek için en ilkel forma dönüşeceğini umuyordu. Ancak o zaman aniden buranın belki de farklı bir alan değil, sanal bir dünya olduğunu fark etti. Kendisi ruhu olan üst düzey bir yaratık değil, bir dizi basit veriden ibaretti.
Aptal değildi, tam tersine son derece zekiydi. Sanal alan bir dizi veri akışına dönüştüğünde, Lord Tanrının arızalı olduğunu fark etmişti. Saldırı altındaydı ve yok olmanın eşiğindeydi, bu nedenle destek için büyük miktarda enerjiye ihtiyacı vardı. Eğer Lord Tanrı yok edilirse, serbest kalıp diğer dünyalara seyahat edebilir miydi?
Xue Zi Xuan geleceğin nasıl olduğunu bilmiyordu, tek bildiği kesinlikle gitmesi gerektiği, kesinlikle sevgilisini bulması gerektiği, ölse bile onunla aynı dünyada ölmesi gerektiğiydi. Ne olursa olsun, ister bir ruha sahip olsun, ister hayatta olsun, sevdiği kişi bir zamanlar gerçekten var olduğu sürece, o da var olacaktı.
O kişi sayesinde ebedi varoluşa ulaşmıştı. Bu inanç onu kıyaslanamayacak kadar güçlü kıldı, beklenmedik bir şekilde Lord Tanrı’nın vicdansız yağmasından kurtuldu. Bir saniye içinde Lord Tanrı ortadan kayboldu ve yumuşak ve ılık bir güç uzayı sararak kopan yıldızların tekrar birleşmesini ve kayıp galaksilerin yeniden canlanmasını sağladı.
Xue Zi Xuan nedenini açıklayamıyordu ama bu güç bedenine dokunduğunda gözyaşları döktü. Tıpkı sevgilisinin kucağında olmak gibi, onunla geçirdiği her güzel ana geri dönmek gibi, onu güçlü bir şekilde içine çekmek gibi.
………
Xue Rui’nin işte yapması gereken bir şey vardı ve Fu Bo ile Xue Jing Yi’yi hastanede oğluyla ilgilenmeleri için bırakarak ayrıldı. Koğuşu yatak odası, oturma odası, mutfak, tuvalet ve hatta geniş bir balkon içeren lüks bir süitti.
Fu Bo mutfakta yulaf lapası hazırlarken, Xue Jing Yi yatağın başucunda oturmuş, gözleri kardeşine odaklanmış bir şekilde bakıyordu; zaten bir gün ve bir gecedir komadaydı.
Birden kalp monitörü kısa bir “bip bip” sesi çıkararak sessizlik anını bozdu.
Xue Jing Yi ruhunu kaybetmiş gibi bağırdı, “Fu Bo, durum iyi değil, git bir doktor çağır!”
.
.
.
Sanırım anlıyorum, ukemizin bir önceki dünyada var olduğu XZX, dünya yok olunca uzay alanına gitmiş ve şimdi bir yolunu bulup ukemiz tarafından onarılan bu dünyaya yeniden dönecek, daha doğrusu bilinci döncek ve muhtemelen geçmişte yaptığı şeyleri telafi edip ukemize tutunacak, baya kafa yordum yalnız yazar lütfen beni yine yanıltma 🥹