Geceleri sıcaklık sıfır derecenin altındaydı. Rüzgâr arada bir hızlanıyor ve daha da keskin bir soğuk, ceketlerinin içinden geçerek vücutlarının derinliklerini istila ediyordu.
Yang Youming maske takıyordu. Xia Xingcheng cebinden kendi maskesini çıkardı ama takmak için acele etmedi, sadece kulaklarından sarkmasına izin verdi ve çenesinin altından aşağı çekti.
Topluluğa giriş ve çıkış için giriş kartı gerekiyordu. Güvenlik noktasının kapısı sıkıca kapatılmıştı ve daracık odada güvenlik görevlisi bir yandan ateşin başında ellerini ısıtırken bir yandan da akşamki galayı izliyordu.
Xia Xingcheng cam pencereye vurdu. Bekçi pencereyi açıp onu gördüğünde yüzünde bir şaşkınlık ifadesi belirdi.
Xia Xingcheng ona gülümseyerek konuştu, “Zahmet verdiğim için özür dilerim, lütfen kapıyı açın.”
Bekçi Xia Xingcheng’i açıkça tanıdı, “Bu kadar geç saatte dışarı mı çıkıyorsun?” Gözleri Xia Xingcheng’den ayrılıp arkasındaki Yang Youming’e kaydı, biraz şüpheliydi ama yine de kapıyı onlar için açtı.
Xia Xincheng, “Teşekkür ederim.” dedi. Sonra Yang Youming ile birlikte dışarı çıktı.
Binadan çıkıp geniş bir caddeye doğru yürüdüler ve caddenin kenarı tamamen topluluğun duvarlarıyla kaplıydı.
Sadece birkaç adım sonra Yang Youming, Xia Xingcheng’e “Maskeni tak.” dedi. Dışarısı çok soğuktu ve Xia Xingcheng’in yüzü soğuk rüzgâr yüzünden çoktan kızarmıştı.
Xia Xingcheng yüzünün yarısını örtmek için maskesini yukarı çektiğinde, Yang Youming uzanıp ceketinin cebindeki şapkayı almasına ve Xia Xingcheng’in yüzünün yarısı bir gölgeyle örtülene ve sesinin tonu belirsizleşene kadar başına geçirmesine yardım etti.
Birbirlerinin ne dediğini ancak birbirlerine yakın yürüyerek duyabiliyorlardı.
Yang Youming, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu.
Xia Xingcheng elini uzattı ve uzaktan görülebilen bir Carrefour tabelasının olduğu yeri işaret etti. “Çocukken orada yaşıyordum, oraya yürümek herhalde yarım saat sürer. ” Bununla birlikte, arkasını döndü ve yola baktı; tüm cadde hiç bu kadar ıssız olmamıştı, yayalardan bahsetmiyorum bile, tek bir araba bile yoktu. “Kesinlikle bir taksi bulamayız. Oraya yürüyelim, tamam mı?”
Yang Youming, “Tamam.” diye cevap verdi.
Xia Xingcheng ilerlemeye devam etti, elleri kendi vücut ısısından ısınmak için cebindeydi. “Ailem eskiden o bölgede yaşardı. Eski bina hala yıkılmadı, bir katta iki hane olan eski moda birimlerden biriydi.”
Yang Youming yumuşak bir “Mm” sesi çıkararak dinlediğini gösterdi.
Xia Xingcheng, “Ailem yirmi yıldan fazla bir süre orada yaşadı. Ancak ben ve kardeşim birkaç yıl önce şimdiki evimizi satın alabilecek kadar para kazanınca tüm aile birlikte oraya taşındık.”
Yang Youming, “Yirmili yaşlarının başında bu kadar büyük bir ev satın alabilmen zaten şaşırtıcı.”
Xia Xingcheng dönüp ona baktı ve gülümsedi ama yüz ifadesi maskesi ve şapkası tarafından gizlenmişti.
Hava çok soğuk olduğu için bilinçsizce hızlandılar.
Maskenin içinden nefes almaya çalışan Xia Xincheng biraz soluk soluğa konuştu: “Çocukken nereye gidersem gideyim herkes çok güzel olduğumu söylerdi ama daha sonra ortaokulda kızlar yakışıklı olduğumu söylediler. Okulda çok başarılı olmasam da tüm öğretmenlerim ve sınıf arkadaşlarım beni severdi ve iki yıl boyunca öğrenci konseyi başkanlığı yaptım.”
Yang Youming’in gözlerinde hafif bir gülümseme belirdi.
Xia Xingcheng, “Bir keresinde bir hafta boyunca günde birer aşk mektubu almıştım ve hepsi farklı kızlardan geliyordu.”
Yang Youming’in sesinde bir kahkaha tonu vardı, “Öyle mi?”
Xia Xingcheng anlatmaya devam etti, “Okulun basketbol takımındaydım ve ne zaman bir maç olsa, tüm okul izlemeye gelen kızlarla dolardı ve çoğu beni görmeye gelirdi.”
“Mm,” dedi Yang Youming, “Ee?”
Xia Xingcheng onun önünde durdu ve yüzünü ona döndü, “Senden çok hoşlandığım için, bunun kolay elde edilemeyeceğini düşünmüyor musun?”
Yang Youming ona baktı ve başını sallayarak, “Bu benim için bir onurdur.” dedi.
Carrefour tabelasının altındaki kavşağa gelene kadar yürüdüler. Burası gelişen bir ticaret meydanıydı ve çevredeki tüm alışveriş merkezleri ve mağazalar kapalı olmasına rağmen, renkli ışıklar sessiz ve ıssız caddeyi ısrarla aydınlatmaya devam ediyordu.
Xia Xingcheng, Yang Youming’i binaların kısa ve seyrek olduğu nispeten dar bir sokağa götürdü. Sokak lambaları bile daha az parlak hale gelirken karanlık üzerlerine çöktü.
Yolun kenarında bir anaokulu vardı ve üzerindeki tabela çok renkli hayvan desenlerinden oluşuyordu.
Xia Xingcheng durdu, elini kolunun içine soktu, ardından metal kapıya dokundu, “Çocukken bu anaokuluna gitmiştim, kapı değiştirilmiş.”
Yang Youming metal kapıya doğru baktı.
Xia Xingcheng onu kendine doğru çekti. “Büyükannem o zamanlar hâlâ bizimle birlikteydi ve sık sık beni almaya gelirdi.”
Birkaç dakika daha yürüdüler, yol boyunca tek bir kişiye bile rastlamadılar.
Yolun bir tarafında derinlemesine uzanan küçük bir ara sokak vardı. Xia Xingcheng sokağın girişinde durdu, “İleride ailemin eski evi var.” Ardından içeriyi gözetledi ve karanlıkta eski binayı buldu. Yang Youming’e binayı işaret etti, ardından dağınık ışıkların altında eski odasının penceresini buldu.
Ara sokaktan sürekli soğuk bir rüzgâr esiyordu. Soğuğa daha fazla dayanamayana kadar bir süre orada durdular ve dükkanların olmadığı, sadece hafifçe çökmüş bir çimento duvarın bulunduğu sokağın yanına sığındılar.
Duvarın gölgesine saklandılar.
Xia Xingcheng Yang Youming’e sarıldı, başını onun omzuna gömdü ve boğuk bir sesle, “Gelecek yıl seninle eve geleceğim.” dedi.
Yang Youming cevap vermedi, sadece elini kaldırıp Xia Xingcheng’i tuttu ve nazikçe saçlarını okşadı.
Bir süre sonra Xia Xingcheng başını kaldırdı, “Anneme ve babama söyleyeceğim.”
Yang Youming’in yüzünün yarısından fazlası maske tarafından kapatılmıştı. Gözleri de karanlığın içinde gizlenmişti ve Xia Xingcheng onun yüz ifadesini hiç seçemiyordu. Yang Youming alçak sesle, “Yapma.” dedi.
Xia Xingcheng, “Neden? Nasıl olsa bir gün onlara söylememiz gerekecek.” diye sordu.
Yang Youming’in ellerinden biri sırtına bastırırken, diğeri yumuşak bir şekilde saçlarını okşadı, “Onlara söyleme. Sana söyleneni yap.”
Xia Xingcheng şaşkın ve üzgün görünüyordu, “Seni çok seviyorlar, bunu kabul edeceklerdir.”
“Öğrenmeyecekler.” dedi Yang Youming, “İlişkimizi bilmedikleri için benden hoşlanıyorlar ama öğrenirlerse benden nefret edecekler.”
Xia Xingcheng öfkeyle, “Yapmayacaklar!” dedi. Yang Youming’in kucağından ayrıldı ve eve dönmek için Yang Youming’in kolunu tuttu, “Hemen şimdi geri dönüp onlara söyleyeceğiz.”
Yang Youming elini ters çevirdi ve Xia Xingcheng’in elini yakaladı.
“Xingcheng, biraz ayıl. Son iki gündür onları görmenin benim için ne kadar zor olduğu hakkında bir fikrin var mı? Ne kadar uğraşırsak uğraşalım ya da ne kadar iyi olursak olalım, biliyorum ki hepsi nafile. Onlara ilişkimiz hakkındaki gerçeği söylediğimiz sürece, şimdi ne kadar hoşumuza giderse gitsin, gelecekte o kadar içerleyeceğiz! Neden zahmet edelim ki?”
Xia Xingcheng biraz şaşkındı, “O zaman ne yapmalıyız?”
Yang Youming onun elini sıkıca kavradı. “Yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Sonunda Yu Haiyang ve Fang Jianyuan gibi oluruz.”(filmdeki rolleri)
Yang Youming’in bu iki ismi söylediğini duyan Xia Xingcheng’in gözleri bir anda kızardı. Ağlama isteğini bastırmak için elinden geleni yaptı, “Sen Yu Haiyang değilsin, karın Yuan Qian’dan çoktan boşandın!”
Yang Youming, “Ailen için benimle Yu Haiyang arasında ne fark var?” dedi. Bu cümlenin sonunda sesi çaresiz bir umutsuzluk gibi soğudu.
Xia Xingcheng başını hafifçe kaldırdı, adem elması boğuk hıçkırıklarla dalgalanıyordu, sesi biraz şiddetliydi. “Yang Youming, her zaman benim oyundan çıkmadığımı söyledin, ama aslında çıkmayan sensin, değil mi?”
Yang Youming cevap vermedi.
Xia Xingcheng sürekli titremesini bastırdı, “Yatakta sarhoşken bana ‘Xiao Yuan’ diyen kişi sendin.”
Yang Youming’in sesi belli belirsiz kısılmıştı, “Özür dilerim Xingcheng.”
“Yani gerçekten hâlâ hatırlıyorsun.”
Yang Youming’in vücudu karanlık tarafından gizlenmişti ve konuşmuyordu.
Xia Xingcheng sordu: “Benden ayrılmak mı istiyorsun? Yu Haiyang olduğunu, aileme haksızlık ettiğini ve ikimizin bir geleceği olmadığını mı düşünüyorsun?”
Yang Youming ona cevap vermeden önce bir süre sessiz kaldı, “Senden ayrılmayacağım, mutlu olmanı istiyorum.”
Xia Xingcheng soğuk havayı büyük bir yudumla içine çekti. Oksijen yetersizliği nedeniyle maskesini tekrar indirdi ve çenesinin altında asılı bıraktı, göğsü acıyla inip kalkıyordu. “Madem ayrılmıyoruz, hadi geri dönelim. Saat neredeyse on iki.”
Yang Youming yavaşça karanlıktan çıktı ve ardından, “Gidelim.” dedi. Ses tonu ağırbaşlı ve rahatsız edici değildi.
Xia Xingcheng arkasını döndü ve geldikleri yöne doğru yürüdü.
Yola çıktıklarında omuz omuza yürüdükleri belliydi, ancak geri döndüklerinde biri önde, diğeri arkada, her ikisi dilsizdi.
Soğuk rüzgâr yüzüne çarptı ve Xia Xingcheng ancak maskesini geri çekebildi.
Yolun kenarındaki otobüs durağını geçerlerken, birden kafasında bir sahne belirdi. Bu, Fang Jianyuan’ın otobüste oturup ayrıldığı ve fırında tatlı patates alan Yu Haiyang’ın onu aramak için geri döndüğü ancak kimseyi bulamadığı ‘Kademeli Mesafe’nin son sahnesiydi.
Çekimler sırasında Xia Xingcheng izlemek için yakınlarda kalmıştı ve Yang Yuoming’in caddenin karşısından koşarak gelmesini izledi, başlangıçta yüzünde bir gülümseme vardı, ancak onu hiçbir yerde bulamadığını fark ettiğinde, her yere bakmaya başladı ve yüzündeki gülümseme giderek azaldı. Telaşlandı ve pişmiş tatlı patatesler hala elindeyken, cadde boyunca aceleci adımlarla yürüdü ve sonunda durdu, dehşete düşmüş ve yenilmiş görünüyordu.
Bu bir tür derin umutsuzluktu; sevdiği kişi açıkça ulaşabileceği bir yerdeydi ve yine de ona ulaşamıyordu.
O sırada sahneyi izlerken Xia Xingcheng yüzünü ellerinin arasına gömmüş ve ağlamaya başlamıştı.
Yang Youming’in yüz ifadesine bakmaya cesaret edememişti ve o da hayatın güçsüzlüğünü hissetti.
İnsanlar bir ömür boyu etraflarını saran pek çok duyguyla yaşarlardı ve sadece aşkı hesaba katmak yeterli olmazdı. İnsan ne kadar çok şey düşünürse, sebat etmesi o kadar zor olurdu. Kişinin kariyerine vurulacak darbeden daha da acı verici olan, sevdiklerine yaşatacağı acı ve ıstıraptı.
Aradan bu kadar uzun zaman geçmesine rağmen Xia Xingcheng o acıyı tekrar hissetti.
Geri dönerken Yang Youming de onu takip etti ve ikisi tek kelime bile konuşmadı.
Buraya gelirken söyledikleri doğruydu; çocukluğundan beri onu seven pek çok insanla çevriliydi, kariyeri sorunsuz ilerliyordu, ailesi kutsanmıştı ve hayatının geri kalanını mutlu bir şekilde yaşayacağını düşünüyordu. Yine de duygularının bataklığına saplanmayı beklemiyordu ve ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü çıkamıyordu.
Xia Xingcheng’in gözlerinin önündeki görüntü bir sis tabakasıyla maskelenmişti, ancak sonunda gözyaşları düşmedi ve sonra soğuk rüzgarda yavaş yavaş kurudular.
.
.
.
🤧