“Oğlum, kız yine seni arıyor.”
Bai Luoyin henüz birkaç lokma pilav yemişti ama bu sözleri duyunca iştahı kaçtı.
“Baba, hemen kapat.”
Bai Hanqi tam telefonu kapatmak üzereyken, Bai Luoyin aniden telefonu elinden kaptı.
“Boş ver, ver şunu bana.”
Aylar sonra sonbahar nihayet gelmişti ve beraberinde kuvvetli rüzgâr da gelmişti. Rüzgâr bahçede güçlü bir şekilde esiyordu. Bai Luoyin ağacın altında durmuş, vücut ısısının düştüğünü hissediyordu. Bai Luoyin bir süredir her gece okuldan sonra Shi Hui ile uzun video görüşmeleri yapıyordu. Bu çok yorucuydu. Gardını düşürüyormuş gibi hissediyordu.
Bu şekilde olmasını istemiyordu, bu yüzden dün gece kasıtlı olarak Shi Hui’yi aramadı.
Sonuç olarak, Shi Hui bugün onu aradı.
“Rahatsız ettiğimi mi düşünüyorsun?”
“Bir daha birbirimizle iletişime geçmeyelim.”
“Hayır. Bunu kesinlikle yapamazsın. Eğer yaparsan, onun yerine her gün babanı rahatsız ederim.”
“Sadece ne yapmak istiyorsan onu yap.”
Bai Luoyin telefonu kapattı, SIM kartı çıkardı ve evin içine geri döndü.
“Görüşmen bitti mi?”
“Evet,” diye başını salladı Bai Luoyin.
Bai Hanqi merakla ona “Kimdi o?” diye sordu.
“Sana söylesem bile onu tanımazsın. Bu arada, SIM kartında ne kadar kontör kaldı?”
Bai Hanqi düşündü, “20 yuan’dan az.”
“O zaman yeni bir tane al.”
Bai Luoyin’in elleri hızlıydı ve SIM kartı hızla ikiye böldü.
Bai Hanqi onu durdurmaya çalıştı ama artık çok geçti. Sadece birkaç yıldır kullandığı kırık karta baktı. Kendini kötü hissetti.
“O kartın içinde o kadar çok iletişim numarası vardı ki, şimdi her şey gitti…”
Bai Luoyin, Bai Hanqi’yi rahatlatmak için omzunu okşadı.
“Merak etme. Telefonun bütün gün evde ve tek bir arama bile gelmiyor. Bu numaraları saklamanın bir faydası yok, en iyisi hepsini sil.”
Bai Hanqi içini çekti ve Bai Luoyin’in ağzına baktı.
“Ağzındaki yara nasıl? Daha iyi hissediyor musun?”
“Şimdi daha iyi.” Bai Luoyin odasına doğru yürüdü, “Muhtemelen biraz daha merhem sürmek işe yarayacaktır. Nereye koydun onu?”
“Odadaki ikinci çekmecenin içine, sarı tüplü olan.”
Daha önce Bai Hanqi, Bai Luoyin’in ağzına pamukla merhem sürmeye yardım ederdi ama şimdi Bai Luoyin bunu kendisi yapmak istiyordu. Çekmeceyi aradı ve sonunda buldu.
“Ma Ying Long Hemoroid Merhemi.”
Bu o olamaz. Bai Luoyin tekrar aradı ama bulamadı. Elleri tozla kirlenene kadar birinci ve üçüncü çekmeceleri de karıştırdı.
Bai Luoyin bağırdı, “Baba, nereye koydun onu?”
Bai Hanqi SIM kartı tekrar bir araya getirmeye çalışıyordu ama bu çabası giderek boşa çıkıyordu. Sonunda pes etti ve bir kenara koydu.
“İkinci çekmecenin içinde değil mi?”
“Çoktan aradım, burada değil!”
Bai Hanqi, Bai Luoyin’e doğru yürüdü ve sarı merhemi aldı, “Bu değil mi?”
Ma Ying Long Hemoroid Merhemi…
Bai Luoyin’in yüzü karardı, “Bu bir ağız yarası ve sen bunun üzerine hemoroid merhemi mi sürdün?!”
“Sorun nedir?” Bai Hanqi genişçe gülümsedi, “Büyükannen en son Beri Beri olduğunda, onu da iyileştirmek için bunu kullandım!”
“Beri Beri ve ağız yarası benziyor mu sence?!”
Bai Hanqi, Bai Luoyin’in ağzına uzanarak söyledi, “Bir fark var mı? Şu 502 yapıştırıcı, plastik ve ayakkabılar üzerinde de kullanılabiliyor, değil mi? Ne tür bir merhem olduğuna aldırma, önemli olan yaranın iyileşiyor olması, değil mi? Görüyorsun, iyileşmiyor mu?”
Bai Luoyin sinirli bir şekilde Bai Hanqi’yi itti, odasına girdi ve kapıyı kapattı.
Bai Hanqi bağırarak kapıyı çaldı: “Para harcamak istemediğimden değil ama bu merhem gerçekten işe yarıyor. Bu çok amaçlı bir ilaç. Bana inanmıyorsan doktora sor! O kesinlikle bu ilacın her şeyi iyileştirebileceğini söyleyecektir.”
Diğer taraftan ne bir hareket ne de bir ses vardı.
Bai Hanqi tekrar tekrar kapıyı çaldı, “Oğlum, bu kremi zaten bir süredir kullanıyorsun, bunu birkaç gün daha uygula, iyi olacaksın.”
Bai Luoyin o gece uyumakta güçlük çekti.
Ertesi sabah yine kasvetli bir güne başlamıştı. Bai Luoyin’in hayatı monoton bir rutine dönüşmüştü; okulda Gu Hai ile mücadele ediyor, geceleri ise Shi Hui ile meşgul oluyordu.
Bai Luoyin zihinsel olarak tükenmişti. Gün birbiri ardına felaketlere dönüşüyordu. Uyandığında burnu tıkanmıştı ve doğrulup etrafına baktığında battaniyesini yerde buldu; üşütmesi kaçınılmazdı.
Bai Luoyin bir kat daha giysi giydi. Okula giderken küçük bir kliniğe uğradı. Doktor onu muayene etti ve bir paket Bai Jia Hei* ilacı yazdı.(Bai Jia Hei ilacı: bu ilaca ‘Beyaz artı Siyah’ denir. Çin’de reçetesiz satılan popüler bir soğuk algınlığı ilacıdır. Marka sloganı şu şekilde çevrilmiştir: ‘Gündüz için beyaz hap, uykunuzu getirmez. Gece için siyah hap, mışıl mışıl uyursunuz.)
Okula vardığında, Bai Luoyin ilaca bakmadı. Sadece bir hap çıkardı ve yuttu.
Daha sonra, siyah hapı aldığını öğrendi.
Bai Luoyin birden doktorun talimatını hatırladı.
“Beyaz hapı gündüz al, o zaman uykun gelmez; siyah hapı gece al, o zaman mışıl mışıl uyursun.”
.
.
.
Eyvah🥹