Wu Ruo, Wu Yu ve Ruan Lanru’nun Wu ailesindeki evlerine döndüğünü varsayıyordu. Yeji, Wu Yu’yu yakalamak için çoktan gitmişti. On beş dakikadan kısa bir süre sonra elinde Üç Yedi Taş ile geri döndü. Fakat Wu Yu’dan hiçbir iz yoktu.
Jixi ellerini göğsünde kavuşturarak öfkeyle sordu, “Neden sadece Üç Yedi Taşı geri aldın? Taşı çalan adam nerede?”
Yeji açıkladı, “Cenaze töreni düzenliyorlar. Bir insanı bu kadar gözün önünden alıkoymak kolay değil inan bana.”
Üç Yedi Taş bir futbol topu büyüklüğündeydi. Wu Ruo, “Taş’a bir bakabilir miyim?” diye sordu.
Jixi alay etti, “Uzun zaman geçti, Eggie’ye hala yeterince bakamadın mı?”
“Ama Üç Yedi Taş’ı bir insana dönüşmeden önce görmedim ki!”
Yeji, Üç Yedi Taşı ona verdi.
Wu Ruo, Üç Yedi Taş’ın ağır olacağını tahmin ediyordu. Ama şaşırtıcı bir şekilde, elinde tuttuğunda şey futbol topu kadar hafifti. Ve bebek cildi kadar yumuşak, esnek ve pürüzsüzdü.
Dayanamayarak Üç Yedi Taşı dürttü ve sordu, “Bunun bir taş olduğundan emin misiniz? Ama neden bu kadar yumuşak?”
Jixi gözlerini devirdi, “Kimse Üç Yedi Taş’ın gerçek bir taş olduğunu söylemedi. Öyle olsaydı, nasıl kan ve dokuyla karışıp sonunda bebeğe dönüşebilir?”
Hei Xuanyi de, Üç Yedi Taşa merak ederek bakıyordu.
Wu Ruo önce ona sonra da Üç Yedi Taş’a baktı. Birden Gaoling kasabasında gördüğü rüyayı hatırladı. Rüyasında Hei Xuanyi, Üç Yedi Taş’a çok benzeyen beyaz bir topu şekillendiriyordu. Olabilir miydi… (geçmiş bölümlerdeki rüyası 🥺)
Hayır! İmkansız.
Son yaşamında Üç Yedi Taş ele geçirilmeden önce geçmişe gönderilmişti. Teorik olarak, ayrıldıktan sonra ne olduğunu bilmemesi gerekirdi.
Belki de Üç Yedi Taş’ın rüyasındaki beyaz topa benzemesi bir tesadüftü.
Hei Xuanyi, Wu Ruo’da yanlış bir şeyler hissettiğinde sordu, “Sorun nedir?”
Wu Ruo, Hei Xuanyi’nin elini tuttu, “Hiçbir şey değil.”
Aslında, Üç Yedi Taş’ın rüyasındaki beyaz topla aynı şey olduğunu reddetmesinin sebebinin Hei Xuanyi’nin öleceğine ve hemen sonra ortadan kaybolacağına inanmak istememesi olduğunu çok iyi biliyordu.
(Rüyasında Xuantang, Hei’ye Abi, Burada kalmaya devam edemezsin yoksa öleceksin diyordu. Ama Hei umursamadan elindeki beyaz topu şekillendirmeye devam ediyordu. )
Wu Ruo’nun gözleri yaşlarla doluyken Hei Xuanyi, Wu Ruo’yu kucağına çekti.
Jixi, etrafa sevgilerini açıkça gösterdikleri için onları kızdırmak istedi. Ama şu anda bunun uygunsuz bir şey olduğunu hissetti. Dürüst olmak gerekirse, onları kıskanıyordu.
Kendisine tutkuyla bakan Yeji’ye baktı.
Jixi, sevgi dolu gözler tarafından yakılmış gibi başka tarafa baktı. Bir sonraki an Yeji’nin kollarıyla tutuldu.
Afalladı. Oradan uzaklaşmak üzereyken Yeji hafifçe eğilip kulağına “Onları rahatsız etme!” diye fısıldadı.
Jixi. “……”
Yeji, Jixi’nin gururlu yüzünü parmaklarıyla ovuşturdu, bu da Jixi’yi rahatsız etti.
Çok geçmeden, sessiz yakınlık kapıcı muhafız tarafından bozuldu, “Lordum, Wu ailesi bir cenaze duyurusu gönderdi.”
“İçeri gönder.” dedi Hei Xuanyi.
Kapıcı cenaze duyurusunu masaya koydu ve dedi ki, “Cenaze duyurusunu teslim eden hizmetçi, Gaoling kasabasından Wu ailesinin malikanelerine dönerken pusuya düşürüldüğünü söyledi. Aileden altmış ikisi öldürüldü. Şimdi Wu ailesinin atalarının salonunda bir cenaze töreni daha yapıyorlar.”
Wu Ruo bu habere hiç şaşırmadı. Gaoling kasabasının Wu ailesi açgözlüydü, er ya da geç öldürüleceklerdi.
“Mesajı aileme gönder.”
Wu ailesiyle hala aile bağları olduğu için cenazeye gitmek zorundaydılar.
“Tamam leydim.”
Çok geçmeden Wu Qianqing, Guan Tong ve Wu Xi çabucak salona geldiler,
“Ruo, büyük büyükbabanın ve aile üyelerinden bazılarının öldüğünü duydum. Bu doğru mu?”
“Bende öyle tahmin ediyorum.” Wu Ruo cenaze duyurusunu Wu Qianqing’e iletti, “Birçok insan öldü ve büyükbaba onlardan biri.”
Wu Qianqing’in vücudu titredi ve duyuruya hızlıca baktı. Babasına ek olarak, ağabeyi Wu Qianjing ve karısı Sang Dongyi, dördüncü erkek kardeşi Wu Qianbing ve karısı Liao Liuyan, beşinci kayınbiraderi Dong Mingji, en büyük yeğeni Wu Anqi, yedinci yeğeni Wu Xiao ve sekizinci yeğeni Wu Yun öldürülmüştü.
Batı Avlusu’ndaki herkes de öyleydi. Wu Anshu ve Wu Qianheng, Kuzey Avlusunda hayatta kalan tek kişiydi ve Wu Sheng, Doğu Avlusunda hayatta kalan tek kişiydi. Gaoling kasabasının dört kıdemlisi ve aileleri de ölmüştü.
Gaoling kasabasının Wu ailesinden Wu konağında tek hayatta kalanlar :
Mu Xiuwan, Wu Qianli, Ruan Lanru, Wu Qiantong, Wu Anyi, Wu Yu, Wu Hao, Wu Shi, Wu Bai, Wu Qianheng, Wu Anshu ve Wu Sheng’di. (Saydım 12 havari kalmış millet, birde Wu Bufang ve hanımı)
“Ama neden?” Wu Qianqing, bunun arkasında kimin olduğunu çabucak tahmin etmişti ve kükredi, “Bu çok acımasızca! Temelde tüm aileyi yok etti.”
“Cenazeye katılmak için şimdi ataların salonuna gitmeliyiz.” dedi Guan Tong.
…
Wu Qianqing ve Wu Ruo ve diğerleri, Gaoling kasabasından Wu ailesinin kaldığı avluya geldiler. Avluya girmeden önce, ağlamaları çoktan duymuşlardı.
Birden Wu Qianqing, Guan Tong ve Wu Xi’nin gözleri doldu.
İçeri girdiler ve avluda birkaç tabut gördüler.
Wu Bufang onlara doğru yürüdü ve gözlerinde yaşlarla konuştu, “Babanı son bir kez gör.”
Wu Qianqing, Wu Bufang’ın gözlerine bakarak sordu, “Büyükbaba, bunu kimin yaptığını biliyorsun, değil mi?”
Wu Bufang orada donup kaldı.
Wu Chenzi’nin onlara üçüncü seviye yarışmada bir uyarı gönderdiğinden şüphelenmişti. Yarışmadan döndüklerinde Gaoling kasabasının Wu ailesinin diğer üyelerine mesaj göndermeyi amaçlıyordu. Ancak geri dönmeden önce pusuya düşürüldüler. O pusu sırasında yüzden fazla insan öldü ve bunların altmış ikisi Wu aile üyeleriydi ve geri kalanı gardiyanlardı.
Wu Qianqing içini çekti ve annesi Mu Xiuwan’a doğru yürüdü.
Mu Xiuwan üçüncü oğlunu görür görmez gözyaşlarına boğuldu, “Qianqing, baban…”
Wu Qianqing onu teselli etti, “Anne, ağlama. Sağlığın için iyi olmaz.”
“Qianqing, babanı ve kardeşlerini öldüreni bulmalısın! Onların intikamını al!”
Wu Qianqing’in yüzü bembeyaz oldu ve sonunda başını sallamak için mücadele etti.
Katilin evinde ölenlerin yasını tutuyorlardı. Ama bunu annesine söyleyemezdi.
Mu Xiuwang ağladı, “Qianqing, Sen, Qianli ve Qiantong sahip olduğum her şeysiniz.”
Mu Xiuwang bunu söylediğinde Wu Ruo’nun içinde kötü bir his vardı.
Guan Tong, çok ağlayan kayınvalidesi Mu Xiuwan’ı rahatlatmak istiyordu. Ama Mu Xiuwan ondan kaçındı.
Wu Xi, Guan Tong’u uzağa sürükleme şansını yakaladı, “Anne, Wu Yun’u görmek istiyorum.”
Guan Tong başını salladı, “Mm.”
Wu Ruo, büyükannesi Mu Xiuwan’a gözlerini kısarak baktı ve Hei Xuanyi ve Wu Xi ile Wu Yun’u görmeye gitti.
Wu Bai onları gördüğünde ağlayan gözlerle “Teyze, Ruo, Xi!” diye seslendi.
Rahmetli büyük oğlu Wu Xiao için yas tutan Wu Qiantong, Wu Ruo’ya bağırmak için döndü, “Burada ne yapıyorsunuz?! Karım, oğlum ve kızımın ölmesine çok sevinmediniz mi? Çekip gidin! Sahte sempati göstermenize gerek yok.”
Diğer herkes sesin geldiği yere baktı.
Wu Xi ağladı, “Sadece Wu Yun’u son bir kez görmek istiyorum.”
“Saçmalık! Bize gülmek için buradasınız.” Wu Qiantong çılgınca bağırdı, “Burada hoş karşılanmıyorsunuz. Defolun!”
Wu Xi ona çok kızmıştı.
Ölen kişilere saygısı olmasaydı, Guan Tong’u sürükleyip götürecekti. Ailesinden neden nefret ettiklerini anlayamıyordu. Hepsi kendilerini rahatsız eden amcalarının hatasıydı. Ama amcaları sanki yanlış bir şey yapmışlar gibi onlardan nefret ediyorlardı.
“Baba, Wu Xi bizi umursadığı için bizi görmeye gelmiş.” dedi Wu Bai.
Wu Qiantong, Wu Bai’ye baktı, “Bizi umursamıyorlar. Bai, sen onlara kanıyorsun.”
“Bana bunu neden yapsınlar ki? Benden ne çıkarları olabilir? Sadece annemin ve kız kardeşimin yasını tutmak istiyorlar.”
“Annen gelip gelmemelerini umursamıyor.”
Wu Ruo’ya bu kadar kaba davranan Wu Qiantong’den bıkan Wu Bai sesini yükseltti ve kükredi, “Baba, sorun çıkardığın yetmedi mi?”
Wu Qiantong, kendisine şimdiye dek hiç bağırmamış en küçük oğluna şaşırmıştı.
Wu Bai’nin gözleri hüzünle doluydu ve solgun yüzü ailesi tarafından hayal kırıklığına uğradığını gösteriyordu. Ayağa kalktı ve Wu Qianqing’e baktı ve kederli bir şekilde şöyle dedi:
“Wu Ruo ve Qianqing amcaya çok fazla korkunç şey yaptık. Bizim hatamızdı. Şimdi suçunuzu kabul etmiyorsunuz, onları suçluyorsunuz. Artık kaybedecek bir şeyimiz yok. Bir şeylerin peşinde olsalar bile benden ne alabilirler sanıyorsunuz? Tek istedikleri ailemizi son bir kez görmek. Neden onları durdurmak zorundasın? Hiç kimse ailemin yasını tutmaya gelmediği için mutlu musun?”
Wu Qiantong. “……”
Wu Ruo. “…….”
Etraf hıçkırıkları dışında tamamen sessizdi.
Wu Bai arkasını döndü. Guan Tong’a ve diğerlerine eğildi ve boğuk bir sesle konuştu, “Yenge, babamın geçmişte yaptığı her şey için özür dilerim. Ve senden af diliyorum.”
“Hepsi geçti. Bundan bir daha bahsetme.” dedi Guan Tong.
Wu Bai yaşlı gözlerle başını salladı.
Wu Xi, Wu Yun’u tabutta görünce kahroldu, “Yun’un bu dünyayı bu şekilde terk etmesi çok büyük bir acı.”
Guan Tong bir mendil çekti ve gözlerinin kenarlarındaki yaşları sildi. Wu Yun hala bir bebekken Wu Yun’u kollarında tutardı. Ama şimdi, inanılması güç şekilde tabutun içinde yatıyordu.
Wu Ruo, Wu Yun’un gözlerini kapatmak için elini uzattı çünkü Wu Yun ölmüş olmasına rağmen gözleri sonuna kadar açıktı. Ama birkaç denemeden sonra Wu Yun’un gözleri hala açılmaya devam etti.
Wu Bai boğuldu ve alçak sesle konuştu, “Öldürülmeden önce arabada tecavüze uğradı.”
Wu Ruo’nun gözlerinde bir soğukluk parladı çünkü annesinin son hayatında nasıl öldürüldüğünü hatırlamıştı.
Wu Xi ağlarken söyledi, “Yun, huzur içinde yat. Seni öldüreni bulacağız ve intikamını alacağız.”
Gözlerini kapatmaya çalıştığında bu kez Wu Yun’un gözleri kapandı.
Wu Xi acı acı ağlayarak ağzını kapattı.
Guan Tong yüksek sesle ağıt yaktı.
Annesi ve kız kardeşi çok ağlasa da Wu Ruo’nun içinde bu kadar çok ölü için hiç üzüntü yoktu.
Hei Xuanyi onu kollarında tuttu ve bahçeden çıkardı.
Wu Ruo, kollarını Hei Xuanyi’nin beline dolayarak fısıldadı, “Üzgün değilim. Aslında mutluyum.”
Wu ailesinin çoğu sonunda öldüğü için mutluydu ve geri kalanların da kesinlikle mutlu bir geleceği olmayacaktı.
Hei Xuanyi tek kelime etmedi ama Wu Ruo’nun omzuna dokundu.
Aniden bahçeye yakın mesafeden bir ses geldi.
Wu Ruo, bahçeye doğru eğilmiş bir şey arayan bir adam gördü. Aradığı şeyi bulamamış gibi görünüyordu.
Wu Ruo sonunda o kişiye iyice baktı. Wu Yu’ydu.
.
.
.
Kitabı ikinci kez okurken herşey daha da netleşiyor. Ruo gaddar değil aslında, önceki yaşamda gördüğü acımasızlık ve ailesine yapılanlar onun için büyük bir travma ve bu ölen insanların her birinin potansiyel olarak suçlu olduklarını düşünüyor. Bir gün er ya da geç ailesine zarar verme ihtimalleri Ruo’yu delirtiyor. Ama bu onun haklı olmasından kaynaklanmıyor. Aslında çok güçlü biri bu yaşamda ama geçmişe de bir o kadar takıntılı. Bu takıntısı uzun süre iyileşmeyecek ama sonunda yazar vermek istediği mesajı hepimizin anlamasını sağlayacak🫰
Çevirmenim küçük bir rica,bu emojiler yer degistirebilirmi, sayfanın basında olması okumadan yorum yapmak gibi geliyo her sayfaya yorum yazmasamda mutlaka bir ifade bırakıyorum şimdiden çok teşekkür ederim
Aaa demesen fark etmezdim aslında site yeni bir site alt yapısına sıfırdan taşındı, taşınırken böyle değişikikler olmuş canım benim düzelteyim onu teşekkür ederim bildirdiğin için🫰
Ölüm sıkıntılı bir durum.Kurgusal hikaye okuduğumuz için gerçekte olduğu gibi hissedemesek de.Ruo nun da önceki yaşamda ailesi gözlerinin önünde öleli yaklaşık iki sene oldu. Saymak istersek bir dolu kelam var söylenmesi gereken. Travma durumlarını bu az zamanla atlatamaması bana normal geldi bu yüzden. Kimsenin başına böyle bir durum gelmesin,amin.
+++ Amin