Wu Qianhong başını salladı ona doğru bir bakış hissettiğinde, Wu Ruo’nun gözlerini yakaladı. Güzelliği karşısında şaşkına dönmüştü. Yas kıyafeti giyen bu adama aşina olduğunu hissetti. “Bu…” diye sordu.
“Abla o Wu Ruo. Son zamanlarda çok kilo kaybetti. Onu tanımamana şaşmamalı.” dedi Wu Qianqing.
Wu Qianhong, adamın Wu Ruo olduğunu öğrendiğinde artık pek de hevesli olmayarak, “Demek sen Wu Ruo’sun!” dedi.
Manevi güce sahip olmayan biri, ne kadar güzel olursa olsun onun için işe yaramazdı.
Wu Ruo başını salladı. Onun da halasını selamlamaya niyeti yoktu.
Bu kadın küçükken sadece babasının yanında onu ne kadar sevdiğini iddia ederdi ama arkasından onu görmezden gelir ve sık sık onunla alay ederdi. Wu Ruo o zamanlar küçük ve cahildi. Büyüyene kadar senaryoyu anlamadı.
Wu Qianhong, Wu Ruo’nun onu nasıl gördüğünü umursamadı. Wu Ruo’dan uzaklaşıp Wu Ruo’nun arkasındaki olağanüstü muhteşem adama baktı ve “Bu kim?” diye sordu.
Wu Qianqing tanıttı, “O, Ruo’nun kocası.”
Wu Qianqing, kız kardeşine Hei Xuanyi hakkında yazmamıştı çünkü oğlunun evlenmek üzere olduğu zamanlar çok üzgündü. Ve onca şeyden sonra ona söylemeyi unutmuştu. Bu nedenle Wu Qianhong, Wu Ruo’nun bir erkekle evli olduğunu bilmiyordu.
Wu Qianhong şok oldu, “Wu Ruo’nun kocası mı? Ruo erkek değil mi? Nasıl bir kocası olabilir?”
Wu Qianqing kaşlarını çattı: “Abla, şimdi bir şey söylemek zor. Bunu sana daha sonra zamanım olduğunda anlatacağım.”
Wu Qianghong, bunun hakkında konuşmak için doğru bir zaman olmadığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden Mu Xiuwan’a sarılarak ağlamaya başladı.
Wu Ruo onun duygusal değişiminden etkilendi. Halası ağlıyor ve gözyaşı döküyordu. Gerçekten üzgün müydü, yoksa insanların önünde üzgünmüş gibi mi davranıyordu, emin değildi. Eğer üzgünse, Gaoling kasabasındaki trajediden beri babası Wu Xuanran’ı görmeye neden hiç gelmemişti? Buraya ağlamak için gelmenin ne anlamı vardı?
Başka bir yere bakmak için gözlerini çevirdi, bu kez Wu Shi’nin gözleriyle karşılaştı.
Wu Shi endişeyle başka tarafa baktı ve gözlerini olmayan kollarına çevirdi.
İmparatorluk şehrine geldiğinden beri Wu Ruo’dan kaçınıyordu. Bir keresinde Wu Ruo’ya ruhsal gücü olmayan bir ezik olduğu için gülmüştü. Ama şimdi başkalarına gülecek durumda değildi çünkü o Wu Ruo’dan daha zavallıydı. Her iki kolunu da kaybetmişti ve manevi güç seviyesi zar zor üçteydi. Yarışmada hayatta kalabilmek için sahte bir ölüm taklidi yapmıştı. Ama tam tersine, Wu Ruo’nun ruhsal gücü vardı ve ruhsal gücü, Wu Bufang’dan bile daha yüksek olan altıncı seviyedeydi. Wu Ruo’nun karşısında utandı. Wu Ruo’nun ona gülebileceği ihtimalini düşünüp üzüldü.
Wu Shi’nin aklında ne olduğunu bilmese de göz temasından kaçındığı için Wu Ruo da başka tarafa baktı.
Cenaze duyurusunun yapılmasının üzerinden sekiz gün geçmişti. Aile üyelerinin çoğu anma töreni için imparatorluk şehrine gelmişti. Hepsi üzgündü ve üzgün olmaktan çok kızgındılar. Katili bulmaya ve ailelerinin intikamını almaya yemin ettiler. Ama sadece lafta söylediler. Hiçbiri aslında bir hamle yapmadı. Sebeplerden birisi de, katili bulmaya nereden başlayacaklarını bilmemeleriydi.
Bütün tabutlar onuncu gün gömüldü ve cenaze merasimi akşama doğru kapandı.
Uzaklardan gelen herkes Wu konağının bahçesinde kaldı. Ertesi sabah, Wu Bufang onları bir bahaneyle imparatorluk şehrinden uzaklaştırdı. Wu Malikanesi’nde kalanlar Wu Bufang tarafından alındı.
Ancak Wu Qianli taşınmak istemedi. Eğer giderlerse Wu Yu’nun iblis ruhunu kontrol edip vücudunu iyileştirmek için Wu Chenzi’den yardım isteyemezlerdi.
Wu Bufang, Wu Chenzi’nin Gaoling kasabasındaki Wu ailesinin deneyimlediği pusuyla bir ilgisi olabileceğini onlara söyleme isteğine sahipti. Söyleyemiyordu çünkü tahminini kanıtlayacak sağlam bir kanıtı yoktu. Wu Qianli’yi birkaç ikna etme girişiminden sonra pes etti.
Wu Qiantong, Wu Malikanesi’nde doktorlara ve pahalı tıbbi malzemelere sahip olabileceği için Wu Malikanesi’nde kalmakta ısrar etti.
Wu Bai böyle üzücü bir yerde hayal kırıklığına uğruyordu. Fakat Wu Bufang’ın bahçesinde kalmaya da hiç niyeti yoktu. Bu nedenle, Wu Malikanesi’nden ayrıldıktan sonra kimsenin bilmediği bir yere gitmeyi seçti. (Görüşürüz vakti gelince üzümlü kekim kendine iyi bak)
Wu Hao ve Wu Shi, Gaoling kasabasının saldırısından ve pusudan sonra çok büyümüştü. Artık ebeveynleri öldüğüne göre, biri hala ruhani güçlerini geri almamış, diğeri ise iki kolunu kaybetmiş olsa da, dünyayı keşfetmek için eğitim için dışarı çıkmayı planladılar.
Wu Sheng ve Wu Xia, Ba Se’den intikam almak için Wu Malikanesi’nden ayrıldı. Sadece Wu Qianheng ve Wu Anshu, Wu Bufang’ın evine taşınmaya karar verdi.
Büyükanne Mu Xiuwang kararını veremedi. Aklının derinliklerinde, artık evi olarak görmediği Wu Malikanesi’nden ayrılmayı diliyordu. Üstelik bacakları da yaralıydı. Devlet ustası ülkenin en iyi doktorunu tutsa bile, onun ayakları üzerinde durmasına, eskisi gibi yürümesine ve koşmasına yardım etmenin bir yolu yoktu. Bu nedenle, Wu Malikanesi’nde kalmasına gerek de yoktu. Ama oğullarıyla burada yaşaması görünen en iyi seçeneğiydi.
Wu Qianhong, Mu Xiuwan’ı neyin rahatsız ettiğini biliyordu, “Anne, Wu Qianqing adında bir oğlun olduğunu unutma. Şimdi mutlu bir hayat yaşadığı belli. Annesi olarak onun mutluluğunu paylaşmalısın.”
Bu gezide Gaoling kasabasının Wu ailesinin başına çok şey geldiğini öğrenmişti. Ona göre, sadece Wu Qianqing güvenilirdi çünkü o beşinci seviye bir uygulayıcıydı. Üstelik kızı Xi dördüncü seviyede, oğlu Ruo da altıncı seviyedeydi. Süper zengin damadı bir yana, tüm ailenin umut verici bir geleceği vardı. Wu Qianqing’e güvenmemek çok aptalcaydı.
Mu Xiuwan’ın gözleri parıldadı. Aslında Wu Qianqing’in yanına taşınmayı düşünmüştü. Ama Wu Qianqing’in ona yönelttiği hayal kırıklığına uğrayan gözlerini düşününce tereddüt ediyordu.
Wu Qianhong ayağa kalktı ve Mu Xiuwang bir kelime söylemediği için, “Anne, eğer sen söylemek istemiyorsan, onlarla konuşurum.” dedi.
Mu Xiuwan homurdandı, “Tek umursadığı karısı. Annesini hiç umursamıyor. Yanına taşınmamı kabul etmez.”
“Saçmalık! Şimdi onunla konuşmam gerekecek.”
Guan Tong, Wu Qianqing ile evlendiğinde, Wu Qianhong, tıpkı annesi gibi evliliğe itiraz etmişti. Çünkü Guan Tong, gelecek nesil için etkili olan iyi bir aile geçmişine veya manevi güce sahip değildi. Wu Ruo manevi güç olmadan doğduğundan beri Guan Tong ile daha büyük bir sorunu vardı.
Wu Qianhong, Wu Qianqing ile konuşmak için Hei Malikanesi’ne geldi. Ama içeri götürüldüğünde sadece Wu Ruo’yu gördü.
Wu Ruo, ilk günün gecesi Mu Xiuwan’ın babasına sarıldığını gördüğünde, bunun olacağını tahmin etmişti. Wu Qianhong’un içeride yürüdüğünü görünce çayından güzel bir yudum aldı.
Wu Qianhong doğrudan sordu, “Ruo, ailen nerede?”
“Arka bahçede dinleniyorlar.” dedi Wu Ruo, çay bardağını bırakarak.
Wu Qianhong, sanki evindeymiş gibi doğrudan Hei Xuanyi’nin sandalyesine oturdu, “Onları buraya getir.”
Wu Ruo ona baktı, “Sana ayıracak vakitleri yok.”
Wu Qianhong ona keskin bir bakış attı, “Guan Tong sana bir büyüğe nasıl davranman gerektiğini böyle mi öğretiyor?”
Wu Ruo alay etti, “Sanırım büyükannem sana izinsiz ev sahibinin sandalyesine oturmaman gerektiğini öğretmedi?”
Wu Qianhong o kadar garipti ki ayağa kalktı ve yandaki sandalyeye oturdu.
Wu Ruo uşağı çayını servis etmesi için ayarladı, “Seni buraya neyin getirdiğini öğrenebilir miyim?”
“Sadece ailenle konuşmak için buradayım.”
“Şimdi gidebilirsin, çünkü onları görmeyeceksin.”
“Sen…”
Wu Qianhong çok öfkeliydi. Wu Ruo’nun onu onur konuğu olarak ağırlayacağını düşünmüştü. Gerçek şu ki, çok sinirliydi.
Wu Ruo lafı kovalamayı kesti ve doğrudan sadede geldi, “Buraya sadece misafir olarak geldiysen hoş geldin. Ama anne babamı büyükannemi kabul etmeye ikna etmeye geldiysen, zamanını boşa harcama.”
Wu Qianhong gözlerini kıstı, “Qianqing’in kendi annesine bakmayı reddettiğini mi söylüyorsun? İmkansız. Qianqing annemin evladı. Kendi annesine kesinlikle böyle bir şey yapmaz.”
“Babamın bir evlat olduğu doğru.” dedi Wu Ruo çay bardağının ağzında parmağını çevirirken, “Ama büyükannem Güney Avlu ayrıldığında bizimle yaşamayı reddetti. Bizi yanlarına almayı reddettiler ve kendi başımıza ölmemize izin verdiler. Şimdi ne oldu? Zor bir hayat yaşadığı için bize güvenmek mi istiyor? Sence artık bu mümkün mü?”
Wu Qianhong. “……”
Wu Ruo belli ki eskiden tanıdığı itaatkar çocuk değildi.
Wu Ruo homurdandı, “Hala, büyükanneme bir mesaj gönder. Aileme bakıyorum ve onlar hayatlarının geri kalanında benimle yaşayacaklar. Onunla yaşamak istemeyen benim, Wu Ruo. Hei Malikanesi’nde ona yer yok.”
Wu Qianhong öfkesini dışa vurmadan önce Wu Ruo devam etti, “Benim önümde evlat gibi davranmak zorunda değilsin. Aileni gerçekten önemsiyorsan, Gaoling kasabasına yapılan saldırıdan sonra büyükanne ve büyükbabamı görmeye gelmeliydin. Onları gerçekten önemsiyorsan, ben seni reddettikten sonra büyükannemi kendi evine götürürsün. Kendi iyiliğin için, cenaze için buraya gelenlere bir sonraki pusu saldırısı yapılmadan önce imparatorluk şehrini bir an önce terk etsen iyi olur.
Seni boş yere korkuttuğumu mu düşünmüyorsun? Büyük büyükbabamın seni Wu Malikanesi’nden kovmak için acele ettiğini fark etmişsindir. Neden biliyor musun? Çünkü katilin kim olduğunu çok iyi biliyor. Katil intikam alamayacak kadar güçlü olduğu için yapabileceği bir şey yok. Bu yüzden seni uzaklaştırmak için bu kadar acele ediyor.”
Wu Qianhong öfkesini tuttu ve son günlerde olanları hatırladı. Büyükbabasının onları imparatorluk kentinden kovduğu doğruydu. Herkesi etrafına toplayıp daha kaliteli zaman geçirmesi daha mantıklıydı çünkü bir cenaze için gelmelerine rağmen aile üyelerinin çoğuyla bulışmak nadir bir şanstı. Ama gerçek şuydu ki, onlardan hızlı bir şekilde ayrılmalarını isteyip duruyordu. Belki de Wu Ruo haklıydı.
Bunu düşündükçe daha çok üzüldü ve daha çok buradan ayrılmak istedi.
“Kendine iyi bak.” dedi Wu Ruo.
Wu Qianhong ayağa kalktı. Sonra sanki canını kurtarmak için koşar gibi Hei Malikanesi’nden dışarı koştu. Wu Ruo’nun mesajlarını Mu Xiuwan’a gönderdikten sonra bavulunu toplayıp, Wu malikanesinden ayrılmak için acele etti. Wu Qianhong’un bir hayalet tarafından kovalanıyormuş gibi hızlıca ayrıldığına bakınca Mu Xiuwang çok şaşırdı.
Wu Ruo alay etti. Belli ki Wu Qianhong’u çok korkutmuştu.
Hei Yang, Wu Ruo’nun önünde belirdi, “Leydim.”
Wu Ruo sordu, “Mesele ne?”
“Veliaht prens taziyelerini iletti ve Wu Chenzi’nin iki gün içinde işe döneceğini söyledi.”
“İşe daha önce dönmesi gerekmez miydi?”
“Usta Yan bir yarım ay daha uzatmak için bir bahane uydurmuş.”
Wu Ruo biraz düşündü ve “İyi o zaman. Bırak işine dönsün.” dedi.
.
.
.
“Çeviriye başlarken halanın hemen icabına bakalım diye sabırsızlıkla başladım. Reis düşündüğümden kılçıksız halletti. Neyse bir rahatladım. Gündem çabucak değişsin. Bu Wu ailesinden gına geldi artıkın.😪”